SEVGİ MOLVA
Evrim kuramının gelişiminde büyük rol oynamış olan felsefeci ve sosyolog Herbert Spencer, yüksek ahlak; “akılcı, eleştirel düşünebilen, sorumluluk üstlenebilen, özgür karar verebilen bireylerin çoğunlukta olduğu bir ortamda birey haklarını ve özgürlüklerini garanti altına alan bir hukuk sistemi ve demokratik dayanışma/uzlaşma ortamında gelişir” demiş.
Psikolog ve akademisyen Lawrence Kohlber’e göre “ahlak; “hak-haksızlık, doğru-yanlış, iyi-kötü konularında bilinçli yargılama ve karar vermeyi ve bunlar doğrultusunda davranışta bulunmayı kapsayan, insana özgü bir yeterliliktir” şeklinde tanımlanmakta.
Toplumsal reformcu olan hukukçu Jeremy Bentham ise; “olgun ahlakı; doğru ile yanlışın ölçüsü ve en büyük sayıda insanın, en büyük mutluluğu” olarak görmüş.
Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi, Şermin Kahüloğlu’nun geçenlerde okuduğum ahlak kavramını inceleyen yazısı, mutluluğu amaçlayan ”olgun ahlak”a son zamanlarda özellikle hukuku ve demokrasiyi büyütmek amacıyla ne kadar çok gereksinim duyduğumuzu bana hatırlattı.
Kohlberg’in ahlak gelişim aşamalarını çok kapsamlı bir şekilde inceleyip, altı aşamalı olarak hazırladığı tablo oldukça ilginç.
Bu aşamalar şu şekilde özetlenebilir:
Birinci evre, ceza ve itaat eğilimi; Bu ahlak yapısında, kurallara ve otoriteye körü körüne bağlılık vardır. Davranışlar bütünüyle dışarıdan denetlendiği için, cezadan kaçmak amacıyla otorite ne derse yapılmalıdır. İlk çocukluk çağı zeka ve gelişim düzeyine uygundur ve en alt evre ahlak anlayışıdır.
İkinci evre, bireycilik ve karşılıklı çıkar; Çocuk, çıkarlarının diğerleriyle farklı olabileceği bilincine ulaşmıştır. Benmerkezci düşünme ve alışveriş ön plandadır. İnsanlar birer nesnedir. Pazaryeri ahlakı da denir. Çocukluk dönemine ait olsa da eğitim ve sosyo-kültürel açıdan geri kalmış ülkelerin yetişkinlerinde de sıklıkla rastlanmaktadır.
Üçüncü evre, bizlik; Bu evrede çevrenin düşüncesi, onay almak, takdir edilmek istenir. Kurallar doğrultusunda davranmak esastır. Uslu çocuk, çalışkan öğrenci, iyi vatandaş olmak, herkes yapıyorsa doğrudur demek, o anlayışla davranışlarını belirlemek 3.evrede esastır.
Dördüncü evre, kanun ve düzen eğilimi; Sadece başkalarını memnun etmek, takdir edilmek değil, yerleşik kurallar, sosyal düzeni korumak da önemlidir. Kurulu düzen olduğu gibi kabul edilir. Aile, grup ve ulusun beklentisi gözü kapalı bir şekilde en üsttedir. Sadece görev odaklı, körü körüne düzen koruyucu bir ahlak anlayışıdır.
İçinde bulunduğumuz dünya düzeninde, yetişkin bireylerin çoğunun -genel incelemede- 3. veya 4. evrede takılıp kaldığı oldukça sık görülmektedir.
Beşinci evre, sosyal sözleşme eğilimi; Bu evrede yasalara, toplumsal sözleşme olduğu için uymak vardır. Toplum yararına değilse, yasalar değişmelidir. Devleti vatandaştan değil, vatandaşı devletten korumak esastır. Kişi, toplumun üzerinde bir bakış açısına sahiptir ve otoriteden bağımsız kendi görüşlerini oluşturur. Kendine özgü değerler sistemini örgütler. Toplumun günümüzde ancak % 20’sinde bu özellikleri görebiliriz.
Altıncı evre, evrensel ahlak ilkeleri; Bu en yüksek ahlak evresinde, yasalar evrensel ilkelere uygun olduğu için desteklenir. Her koşulda insan ön plandadır. Tüm insanlar eşittir. İnsan hakları ve evrensel değerler temel ölçüdür.
Bu yazının sonucu olarak; insanlar bilişsel yönden geliştikçe, ahlaki gelişim evreleri de gelişiyor. En önemli sonuç ise; adalet duyarlılığına, aklın ve iç hesaplaşmaların süzgecinden geçip karşıdakinin bakış açısıyla bakarak kararlar verilebilmesidir, diyoruz. Yazıdan amaçlanan da budur. Bu” Olgun Ahlak Düzeyidir”.
Siz hangi evredesiniz? Ben kaçıncı evredeyim? Böyle sorular gelebilir akla. İnceleme sonucu eğer 5. ve/veya 6.evreye gelememişseniz çok üzülmeyin. Felsefeciler; toplumda çoğunluk, ahlak konusunda belli bir aşamaya gelemedikçe, sizin de -çabalasanız bile- son evrelere gelmenizin güç olduğunu söylüyorlar.
Olgun ahlaka toplumca zamanın bir anında ulaşmamız dileği ile…
Yorum Yazın
Facebook Yorum