Albert Einstein, “İnsan, aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez” der.
İnsanoğlunun ilk farkına varmış olduğu güçlerden biri ‘Akıl ile Düşünmek’ diğeri ise ‘Bilgi ile Anlamak’tır. İnsanda var olan kimi bedensel güçler ve dinamikler hayatımızı şekillendirir.
Akıl; öncelikle yaşamamızı, ayakta kalmamızı, hayatımızı ve işlerimizi yoluna koymamızı sağlar. Bizi doğruya, güzele, daha duyarlı olmaya ulaştırarak, insanlığın düzeyine ve kültürüne de katkı sağlamımıza yol açar. İnsana sunulmuş en değerli hazine ve kuvvet olarak, iyi ile kötüyü ayırt etmemizi, istenilene ulaşmamızı, doğru ve mantıklı, vicdana uygun hareketler sergilememizi sağlar, yalanla gerçeği, doğuyla yanlışı ayırabilme ve görüş yürütme yeteneğimizdir.
Akıl; durağan değildir. Her bilgi, aklın çalışmasında, olayların anlam kazanmasında kullanılır. Doğru kullanıldığında da olumlu sonuçlar alınır.
Düşünce; birikimi akıldan alır, bilgide saklar. Bilme, öğrenme, davranış belirleme, denetleme, yargılama ve ayırt etme gücüdür. Düşünmek, bizi yeni gerçeklere ulaştırır. İnsan, aklı ile çevresini ve tüm doğayı yaşanabilir hale getirir. Bu anlamda insan; bilen, bulan, ilim yapan, inanan, sanat yaratan, öğrenen ve öğreten, dil sahibi ve kültür birikimlerini kuşaktan kuşağa aktaran bir varlıktır, düşünme ve tecrübeyle gelişir. Ancak tecrübelerimizi doğru değerlendirip doğru sonuçlar almalıyız. Düşünce ayrı bir güç ve enerjidir, yaşamımızdaki ve evrendeki bilimsel gerçekleri buldurur. İnsan aklı; sorgulayarak, düşünerek, sonuç elde ederek ve bunları bir mantık düzeni içinde yaparak gelişir. Düşünmek, aklımızı çalıştırmaktır. Yeni bilgilerle de “anlama” olgusu ya da farkındalığı gelişir.
İnsanlık tarihine bakıldığında, düşüncenin, uygarlaşmanın temel bileşeni olduğunu görüyoruz. Yaşadığımız çağa, bu dönemlere gelirsek, ne acıdır ki, insanları yönlendirenlerin, genellikle beyinleri en gelişmiş insanlar olmadığına tanık oluyoruz. Dünyamızın problemi de bu zaten. İnsan türünün her örneği var dünyamızda. Gelişmemiş, akıllı olmayan ve akıllarını kullanamayanlar, düşünce üreten, üretemeyenler, doğru yönde uygulama yapanlar, yapamayanlar.
Ulaşım ve iletişim olanakları, yakın zamana kadar birbirinden oldukça izole edilmiş insanları yaşama ortak etti. Uyum süreci kolay değil tabii. Halâ biyolojik çağda yaşayan veya akıl çağının alt basamaklarında olan çoğunluklar içindeyiz. Dünyadaki pek çok ülkede, uygarlık ölçütlerini, insan özgürlüğünü, karın tokluğunu, güvence ve barınmayı evrensel hak olarak gören ama ona sahip olamayan milyarlar var. İyimser bir bakışla dünyanın yüzde onunun uygar olduğunu varsaysak bile bunların dünyaya egemen olması mümkün değil. Entelektüel akıl ve düşünce aşamasına gelenlerin politik ve ekonomik karar mekanizmalarının başına geçmelerine ihtiyacı var, insanlığın…
Ne var ki, akıl çağında yaşayan ülkelere bakınca kapitalizm hastalığı ile karşılaşıyoruz. Herkesin aynı akıl, düşünce ve uygarlık seviyesine erişmesi, bu gruptakilerin büyük kısmı tarafından istenmiyor. Kapitalist ideoloji; günümüz dünyasının dengesini bozmaktadır. Bu da dünyamızın en büyük ikilemidir. Kapitalist sınıflar uygarlıkla savaşı sona erdirmelidir. Ya da herkes aklını başına almalı, bu bozulmayı engellemek için düşünceler üretmelidir. Çünkü; beyin; biyolojik insana, akıl; toplumsal insana, düşünce; uygar insana denk düşer…
Ünlü Yunan düşünür Epikharmos’un da dediği gibi, “İnsan, akıl ve düşünce iIe görür ve duyar, geri kaIan her şey kör ve sağırdır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum