Bugün 13 Eylül. Eylül ayının en güzel günlerini yaşıyoruz. Artık sonbahardayız. Özellikle sabah ve akşam saatlerinde İzmir’in sahilleri çok keyifli oluyor. Özellikle kordonboyu kafelerinde sosyal mesafeli de olsa yapılan sabah kahvaltılarının keyfine doyum olmuyor. Sonbaharın bu ilk günlerini gönlünüzce değerlendirmenizi tavsiye ediyorum. Geride bıraktığımız hafta içinde; milli mi? Yerli mi? Enternasyonal mı? Yoksa bir kasaba panayırı mı?
Ne olduğu anlaşılamayan 89’ncı İzmir Enternasyonal Fuarı’nı açtık ve kapattık. Hemen ardından ertesi günü 9 Eylül Kurtuluş Bayramı’nı yaşadık. Yarım asırı aşkın süredir “fuar ve 9 Eylül olgularını” birlikte heyecan ve coşkuyla yaşamış bir İzmir’li olarak son günlerde İzmir’de olup bitenleri anlayamıyorum ve şaşkınlıkla izliyorum. Corra virus salgını tehlikesini ve korunma zorunluluklarını çok iyi bilen ve her şeyi; yerel, ulusal ve enternasyonal pencerelerden izleyen güncel yaşayan bir kişiyim. “Tehlikenin farkındayım.” Ancak; hiçbir yabancı ülkenin ve firmanın katılamadığı alaturka bir anlayışla, “böyle masraflı ve bol şovlu bir açık alan sergisi düzenleyerek”; “Ben enternasyonal fuarımızı “89’ncu kez düzenledim. Ben bir İzmir geleneğini yaşatıyorum.” demenin hiç te inandırıcı olmadığını çocuklar bile biliyorlar. Allahtan bu yıl ki fuar oluşumuna İzmir’liler fazla ilgi göstermediler. Oldu bitti ve hemen gitti. Çok çabuk ta unutulacağını sanıyorum. 9 Eylül Kutlamaları konusunda; “demokratik sivil kitle örgütleri olarak” ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı çok önceden iyi bildiğimiz için, her şeye rağmen “98’nci 9 Eylül Kurtuluş Bayramı Etkinliklerini” doyasıya yaşadık.Tadını çıkarttık. Bu köşeden zaman zaman yazdığım gibi çok verimli ve çok anlamlı bir “kutlama şenlikleri programı” uyguladık ve yaşadık. 9 Eylül sabahı önce Bel Kahve’de Atatürk’ün İzmir’i gördüğü yerdeydik. Daha sonra; Basmane Karakolu önünden başlayıp, “bir grubun Lozan Meydanı’nda yürümeyi bıraktığı”, ancak, Biz; “ana yürüyüş gruplarını” oluşturan demokratik sivil kitle örgütleri ile muharip gazilerin Cumhuriyet Meydanı’na kadar coşkuyla yürüyerek sürdürdüğümüz “zafer yürüyüşü” yine muhteşemdi. Cumhuriyet Meydanı’nda ki; protokolun çelenk koyma törenini, ardından Konak Atatürk Meydanı’ndaki temsili süvarilerin Hükümet Konağına bayrak çekme törenlerini de izledik. Kemeraltı Beyler Sokakları’nda ki Türkiye’nin her tarafından gelen Efe ve Zeybeklerin geleneksel “Hürefeler Buluşması”na özellikle katıldık.Bizim davetli olmadığımız için katılmadığımız ancak hoşumuza da giden, Konak’ta ki kayıp ya da çalınmış levhanın yerine, yeniden yepyeni bir “Konak Atatürk Meydanı”ponosunun yeniden düzenlenen bir törenle açıldığını da memnuniyetle öğrendik. Esasında; Konak Hükümet Meydanı’na “Atatürk Meydanı” ismi 1937 yılında verilmiştir.
1987 yılında ise, Dr. Burhan Özfatura’nın Başkanlık yaptığı, Sancar Maruflu olarak Benim de Divan Katibi olduğumuz “İzmir Büyükşehir Meclisi”nde 3030 sayılı kanuna uygun olarak yüzlerce meydan, bulvar, cadde ve park isimleri ile birlikte “Konak Atatürk Meydanı”na da yeniden tesciliyet kazandırılmıştır. Konunun yepyeni bir olay gibi İzmirlilere sunulması doğru değildir. Şahsen Benim için bu yanlış bilgilendirme üzüntü vericidir. O meydanda; Benim kentsel sorumluluklarımın olduğu Osman Kibar’lı, İhsan Alyanak’lı, Cahit Günay’lı ve Burhan Özfatura’lı yıllarda “Atatürk Meydanı” levhası vardı.
Çarşamba günü l6 Eylül. 16 ve l7 Eylül’ler demokrasiye inanmışlar için; acı ve hüzün günleridir. 59 yıl önce l6 - 17 Eylül 1961 günleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk kez; halk oyuyla seçilmiş bir Başbakan olan, Ege’li ve “Karşıyaka ile Altay’da futbol oynamış”, Milli Mücadele Gazisi, İstiklal Madalyalı Demokrat Parti Lideri, Başvekil Adnan Menderes ile 2 çalışma arkadaşı, İmralı Adası’nda idam edilerek öldürtülmüşlerdir. Merhum Adnan Menderes’in 17 Eylül’de asılarak idam edilmesinden bir gün önce, 16 Eylül’de, Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet döneminde ilk kez bir Dışişleri Bakanı Merhum Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Merhum Hasan Polatkan da idam edilmişlerdir. Dün; 12 Eylül’dü. l2 Eylül darbesinin 40’ncı yıldönümünde tüm darbeleri lanetledik. Lanetliyoruz. 27 Mayıs 1960 darbesi de aynen 12 Mart ve 12 Eylül gibi, “Amerikan yanlısı oldukları ifade edilen” bir kısım subaylar tarafından yapılmıştır. Tüm darbelerde olduğu gibi, meşru olmadıkları yıllar sonra enternasyonal ve Türk hukukçular tarafından da kanıtlanmış olan İstanbul Yassıada’da ve sonradan bazı illerde de yasal olmayan kararnamelerle kurularak, görevlendirilmiş hukuki olmayan “Divanlarda ve Sıkıyönetim Mahkemeleri”nde, sonradan asılsız ve iftira oldukları anlaşılan gerçek dışı iddialarla sanık sıfatıyla “sözde yargılanmışlar, ve yüzlerce Demokrat Parti mensubu ve aydınlanma isteyen ilerici genç insan “savunmalarının bile dikkate alınmadığı kararlarla” çeşitli ağır cezalara çarptırılmışlardır.
27 Mayıs davalarının da sonunda, hakimlere baskı yapılarak alınmış kararlarla, “İdam cezasına çarptırılanların bir kısmının cezası ömür boyu hapis cezasına çevrilmiş”, 3 kişi ise idam edilmişti. Özellikle Başvekil Adnan Menderes’in idam edilme şekli de, yasal teamüllere uyulmadan güpe gündüz kızgın güneşin altında yapılmıştır. Üstelik; Başvekil Adnan Menderes, ölümünden 8 saat önce ağır hasta olduğu halde “uyduruk bir sağlam raporu” verilerek öğlen saatlerinde idam edilmiştir. İşin en acı tarafı ise; Yassıada’da yargılanıp ağır cezalara çarptırılmış Demokratların hepsinin, toplatıldıkları Kayseri Cezaevi’nden 3,5 yıl sonra, “çıkartılan özel bir af’la” tahliye edilmiş olmalarıdır. Yani; Menderes, Zorlu ve Polatkan da şayet asılmamış olsalardı, 3,5 yıl sonra, serbest kalıp ailelerine kavuşmuş olacaklardı. Katledilen bu değerlerimizin üçü de çok iyi yetişmiş, üniversite mezunu ve 2’şer dil konuşan, müstesna ve emsalsiz değerlerimizdi. Tüm darbeler hukuk ve insanlık dışıdır. Allah, artık sonuçları bu şekilde olan ve biten “darbe çirkinlikleri”ni ülkemizde yaşatmasın. Yazımın üst kısmında da belirttiğim gibi; “9 Eylül İzmir’imizin Kurtuluş Bayramı şenliklerini” muhteşem ve “unutulmaz etkinliklerle” yaşadık. Sabah Saat: 08.00’den akşamın geç saatlerine kadar her şey çok güzel ve anlamlıydı. Unutulmayacak güzellikler yaşadık.
Bu yıl da Kemeraltı, “2’nci Beyler, “Şeref Üsküp Hürefe Sokağı”nda, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Eşi Neptün Soyer’in, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’un, Milletvekillerinin, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe’nin, eski Konak Belediye Başkanı Av. Sema Pekdaş’ın ve Ege’nin her tarafından gelen, “otantik Efe ve Zeybek giysileri” içinde ki yüzlerce “Efe - Zeybek Kültürü Dernekleri mensuplarının”, akademisyenlerin, öğrencilerin ve halkımızın katılımlarıyla “98 yıl öncesinin kurtuluş coşkusunu” yaşadık. Harmandalı ve Zeybek oynadık. İzmir Büyükşehir Belediyemize, Konak Belediyemize, Ege Kültür Platformu ve Ege’de Yaşam Grubu Başkanı Gazeteci-Yazar Okan Yüksel’e ve “Cem Üsküp Hürefe Kardeşime” duyarlılıklarından dolayı teşekkürler ediyorum. Önümüzde ki 19 Eylül Cumartesi günü de çok önemlidir.
19 Eylül sabahından itibaren “Gaziler Gününü” kutlayacağız. Bilindiği gibi, “Muharip Gazi”, harbe katılıp da harpten sağ olarak dönen savaşmış kahramanlara denilir. “Gazilik ünvanı” ve madalyaları devlet tarafından verilir. En büyük Gazi, bu ünvanı 19 Eylül 1921 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oy birliği ile aldığı bir kararla hak etmiş bulunan, “vatanımızın kurtarıcısı ve kurucusu Halasgar Gazi Mustafa Kemal Atatürk”tür. 2002 senesinde çıkartılan bir yasa ile “19 Eylül günleri”, “Gaziler Günü” olarak kabul edilmiştir.
Çok geniş kapsamlı düşünülerek, “teröristlerle vatan için çarpışmış ve bu uğurda sağlığını da kaybedip engelli sıfatını kazanmış” olanlar da dahil tüm gazilerimiz, “Gazilik Kavramı” içine alınmıştır. Başlarına; ay yıldız logosu olan siyah kalpak takan, lacivert ceket ve giri pantolon giyen ve göğüslerinde madalyalarını taşıyan, Kore ve Kıbrıs Savaşlarına katılmış ve Türkiye’nin her yerinde çarpışırken “terör mağduru olmuş” tüm Gazilerimizin “Gaziler Günü” kutlu olsun.
Bu arada; İzmir’de ilk Muharip Gaziler Derneğini 40 yıl önce kurmuş ve 1974 yılında, sabaha karşı Kıbrıs’a ilk çıkan birliklerin öncü ve önderliğini yaparak, “Kahramanlık” ünvanı da almaya, hak kazanmış “Em. Albay Saldıray Hakgüder”i de 10’ncu ölüm yıldönümünde rahmet ve minnetle anacağız. Eylül ayında da İzmir ve insanlık için çok önemli bir değerimiz olan, “gerçek bir Atatürk Cumhuriyeti Hanımefendisi” olan, mükemmel eğitimci ve Tıp Farmatoloji Bilimi Duayeni Prof. Dr. Sezen Selek Koşay Hocamızı kaybettik. İyiliksever, dayanışmacı, paylaşımcı ve demokratik sivil kitle örgütleri lideri olma özellikleriyle yaşamı boyunca hep insanlık yararına çalışmış Prof. Dr. Sezen Selek Koşay, mükemmeliyetçi bir insanlık değerimizdi. Sezen Hocamızı her daim rahmet ve minnetle anacağız. Her ikisi de 9 Eylül de hayata veda etmiş olan Gazeteci Dostlarımdan Tarık Sarı ile Tufan Aksoy’un da kabirlerini ziyaret ettik ve hayırlarını dağıttık. Mekanları cennet olsun. Güzel İzmir’imizin sonbahar’ı hep güzeldir.
Bu mevsimde sonbahar’ın hafif imbat esintisini Pasaport’un kordon boyunda ya da İzmir’in yüksekçe yerlerinde doyasıya içlerinize sindirebilirsiniz. Bu günlerde özellikle sabah saatlerinde deniz’e nazır Pasaport Kahveleri pek güzel olur. Pasaport’un kıdemli seyyarı Tahir Usta’nın tertemiz camekanlı tezgahından temin edeceğiniz; ucuz ve kaliteli boyoz, poğaça, İzmir Gevreği, yumurta, peynir, zeytin ve reçel çeşitlerinden oluşacak kahvaltılıklarla, ve de Pasaport’da ki Sahil Kahvelerinin demli, tavşan kanı çaylarıyla günün her saatinde mükemmel bir kahvaltı yaparak hem karnınızı, hem de ruhunuzu doyurabilirsiniz. Bu mevsimde sizlere; eski Güzelbahçe Belediyesi binasının hemen yanındaki Manzara Kahvesini ve Payamlı Köyü’nün Kahvaltı Bahçesi’ni, Bornova’nın Çiçekli ve Yaka Köylerini, Karşıyaka Bayraklı tepelerinde ki; Dünya Barış Anıtı ile Seyirtepe Kafeteryalarını, Bayraklı Yüzme Havuzunu, Karşıyaka Belediyesi’nin Bostanlı da ki bütün kafe ve çay bahçelerini, Girne Bulvarı üzerinde ki Gördes Yörük Kahvaltısı mekanını tavsiye ederim. Yolları güzel. Kolay ulaşabilirsiniz. Eskiden biz Küçük Yamanlar Gazinosunu da çok severdik. Şimdilerde maalesef orasını bir derneğe vermişler. Yılın belirli aylarında dershane olarak kullanılan mekan şu anda metruk vaziyetteymiş. Oysa Küçük Yamanlar Gazinosu, Karşıyaka’dan İzmir’in en iyi görüldüğü mükemmel bir manzara terasına ve bahçesine sahip bir turistik mekan olarak düzenlenmişti. İnciraltı Rekreasyon alanı da; oldukça mükemmel, bahçeli kahve ve lokantalarıyla, geniş kitlelere çok yönlü, güzel hizmetler veriyor. Karşıyaka’da Sahil’de ki Yasemin Kafe’nin yanı sıra, Karşıyaka Belediyesi’nin Güzel Sanatlar Parkı, Ahmet Taner Kışlalı Parkı, Muharrem Candaş Kültürparkı ile Tay Parkları da özellikle küçük çocuklular için son derece uygun. Modern park oyuncakları sağlam ve güvenli. Yiyecekleri kaliteli, lezzetli ve ucuz. Şahsen ailece biz; hafta sonlarını, torunumuz “Defne” ile birlikte Karşıyaka Belediyesi’nin bu tesislerinde geçiriyoruz. İzmir ve çevresinde daha gidilecek ve değerlendirilecek çok yer var. Artık ulaşım da çok kolay, güvenli ve ucuz. Bu konuyu çok önemli bir noktaya değinemeden kapatamayacağım; İzmirliler, maalesef İzmir’in akciğeri ve doğa cenneti olarak bilinen ve kabullenen; “Dr. Behçet Uz’un yarattığı Kültürpark”dan, hiç yararlanamıyorlar. 90’lı yıllara kadar, Semaverlerle çayların içildiği, evlerden getirtilen ya da orada ki büfe ve restoranlarından temin edilen yiyeceklerle, düzenli masa ve banklarda; dumansız, ateşsiz pikniklerin yapıldığı yeşillikler içindeki o güzelim Kültürpark’ın çay bahçeleri, maalesef önceki ve şimdiki belediye yöneticileri tarafından alınan ve “asla halkçı olmayan” kararlarla yok edildiler… Kültürpark’ımız mutlaka yeniden halk’a açılmalıdır. Şayet İzmir’i gerçekten seviyorsanız; keşfedeceğiniz daha çok güzel yerler var. İzmir, gerçekten sindire sindire yaşanılacak, çok güzel bir kent. İyi ki İzmir’li olmuşum. Ne mutlu “İzmirliyim.”diyebilenlere… Bu 24 Eylül’de de de Kültürpark’ta ki Kaskatlı Havuz’un önünde ki “Manolya Ağacı’nın altında” 24’ncü kez Zeki Müren’i Anmak için toplanacağız. Bu yıl Zeki Müren’le birlikte 7 yıl önce 13 Eylül’de (yani bu gün) yitirdiğimiz, Zeki Müren şarkılarını en güzel yorumlamış Ses - Müzik Otoritemiz ve TRT Sanatçımız, iyi ve kaliteli insan İsmet Yazar’ımızı da anacağız. Şayet, 1929 doğumlu İsmet Yazar yaşasaydı, 19 Eylül Cumartesi günü, 91 yaşına girecekti. “İzmir Kent Orkestrası”nda; İsmet Yazar’ın, Müzik Eğitimcisi ve Sanatçı Yeğeni Bahar Pamukçu, Büyük Dayısı İsmet Yazar’ın çok güzel yorumladığı eserlerinden “Elveda Gençliğim” şarkısını çok mükemmel seslendiriyor. Hayattayken çok yakından tanıdığım Zeki Müren, Kültürpark’ı ve Fuar’ı çok severdi. Her fuar dönemi, el ayak çekildikten sonra gün ışıyana değin Kültürpark içinde yürüyüşler yapardı. Şayet; Zeki Müren, Kültürpark’ın şimdiki halini teneffüs etseydi, üzüntüsünden her halde bir kez daha ölürdü. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden ve Kültürpark yetkililerinden Zeki Müren’in hayata veda ettiği Kültürpark’da ki noktaya bir “kitabe veya bir anıt” yaptırmalarını istiyoruz.Talebimizin kabulü konusunda ki ümidimizi bu yıl da koruyoruz.
Zeki Müren gibi bir değerin adı, şayet Kültürpark’ta yaşatırlarsa; İzmir’in de değerine katkı ve değer katacaklardır. Bekleyişimiz Sürüyor ve Sürecek…. Hepinizi Sevgiyle ve Saygıyla Selamlıyorum. Ailelerinizle birlikte mutlu bir hafta sonu diliyorum.
Yorum Yazın
Facebook Yorum