Dünyamızdaki tüm sporları bir tarafa bırakıp, tamamen profesyonel futbol uydusuna tapulanmış olan takımların, taraftarların ve yöneticilerin kendilerini kaybettikleri bir devir yaşamaya başladık. Eski günlerin Türkiye’sinde rakip takımlar maçlarda yense de, yenilse de birbirleri ile kucaklaşır, forma değiştirirlerdi. Tribünler rakiplerine küfretmez, esprili şarkılar söyler, şakalar yaparlardı. Yöneticiler birbirlerine sayın diye efendice hitap eder, hatta takımı 6 gol yediği maçta bile rakibini ayağa kalkarak alkışlamak büyüklüğünü gösterir, Dünya Fair Play Ödülü kazanırlardı. Ne oldu bize?
Spor mazileri pek bilinmeyen yöneticiler piyasaya çıktılar, her maçtan sonra VAR’dan başlayıp hakemlere, federasyonun cümlesine; sonra rakip takım yöneticilerine, küçük çocuklarımız etkilenmesin diye kulaklarını kapattığımız sözlerle hitap ediyor ve bunu da hem kendileri, hem de spor sayfalarını arenaya çeviren spor medya sorumluları bir marifet sanıyorlar. Ne oldu? Eskiden şampiyonlukları alçak gönüllülükle karşılayan o başkanların, o yöneticilerin altın yaldızlı koltukları sportif(!) bir ihtilalle çizgiyi geçen, her türlü cezayı hak eden amigoların ellerine mi geçti? Ne Türk sporu ve ne de sporu bir sevgi unsuru sayan Türk halkı bunu hak etmiyor. Bugün değilse, yarın; bu spor ahlakını futbolda, yıpratan, yıkan deprem bitecek. Gerekenler layık oldukları, olmaları gereken yerlere yollanacaklardır diye umuyoruz.
“Umdunu kaybedenin, kaybedecek başka bir şeyi de yoktur” sözünü de unutmayalım.!
Yorum Yazın
Facebook Yorum