Dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisi olan “Grup” Fransızcadan Türkçe'mize geçmiş, Türk Dil Kurumu’na göre anlamı oldukça fazladır. Bunlar; “Küme”, “Ortak özellikleri olan varlıklar, nesneler bütünü”, “Görüşleri, çıkarları bir olan kimseler bütünü, ekip”, “Çeşitli sınıf veya birliklere bağlı elemanların, belirli bir taktik görevi gerçekleştirmek üzere, tek komutanın emri altında birleştirilmesinden oluşan kıta topluluğu”dur.
Bir “Grup” düşünün…
Pamuk ipliğiyle değil de, misina ile bağlanmışlar… Gönülden, kalpten kenetlenmişler birbirlerine… Böyle güçlü bir ekip oluşturmuşlar… Ve kelimenin anlamına da tam uymuşlar…
Helal olsun!
Üstelik hepsi de aynı semtin çocukları… Burada doğanlarla, buralı olanlar… Ama en büyük özellikleri ortak kalp atışlarının “Kaf Sin Kaf…” sesi çıkarması!
Bir gün “sıra bize geldi” demişler… Ve onlar da kolları sıvayıp, “şehrimizin takımına sahip çıkmalıyız” sözüyle yola koyulmuşlar…
O gün, bu gün… Tam beş yıl geçmiş; hem de dopdolu… Ardında kilit taşlarına çıkmayacak şekilde “İşte bunlar başardı” yazıları kazdırmışlar!..
Oysa ki; onlar için, bunlarında hiç önemi yok. Önemli olan nedir biliyor musunuz?
“Battık, battı… Bu borçları kim ödeyecek…” diyenlerin bol olduğu… Alt yapısı tamamen çökmüş… Oyuncuların, menajerlerin, antrenörlerin alacak peşinde koştuğu… Yönetenlerinin borç defterini bakkala teslim ederek, sırra kadem bastığı… Yabancıların cirit atıp, evlerde dolaştığı… Adeta “orta oyunu” oynanan o sezonları hatırlayanınız var mı?
Hani haciz memurlarının birinin gittiği, diğerinin geldiği dönemleri?
Önce bunları anımsayınız…
Sakın ha; “Geçmiş tozdur, üfle gitsin!” demeyin…
Hatırlayın ki; bugünkü başarının ne denli büyük ve onurlu olduğunu geçmiş ile kıyaslayabilin…
Bugün; borçsuz, alt yapısı, kendi salonu, itibarı, play offa kalan, Sultanlar Liginin kapısından dönen genç bir oyuncu ordusu bulunan… Rakiplerine oyuncu destek verdiği, ders niteliğindeki yönetim tarzı ve yüreği yeşil kırmızı atan idarecileriyle camianın “İşte model” diyerek parmakla gösterdiği… Bu konuda da rol modellik üstlendiği bir şubeye dönüşebilmesi…
İşte beş yılın özeti… Rüya değil. Gerçek!
Böyle olacağına, 5 yıl önce hiç kimsenin inanmamış ve bıyık altından kıs kıs güldüğünü çok iyi biliyorum… Bunu ne saklayabilirsiniz, ne de gerçeklerden saklanabilirsiniz…
Unutmayın; “Parmak izlerimiz, dokunduğumuz hayatlardan silinmez.”
Sizler de silemezsiniz…
Peki, bu gençler ne yaptı da, bu denli başarıyı elde etti?
Bence Walt Disney gibi, “Başarının yolu, konuşmayı bırakmak ve yapmaya başlamaktır” dedi… Başlayıp bitirdi…
Hele bir kampanya başlattılar… İşte o an bunu duyduğunda gülenler mi ararsınız, dalga geçenler mi? Üstelik sağda solda dedikodu bile yaparak “hayal dünyasında geziyorlar, bıraksınlar bu boş işleri” diyenlerin sayısı saymakla bitmedi…
Neymiş efendim; Çiğli Selçuk Yaşar Tesisleri içinde spor salonu yapmak için kampanya başlatacaklar ve para toplayıp salonu yapacaklarmış…
Mış… Mış… Mış…”
Acı gerçek ama camianın genelindeki düşünce buydu…
Karşıyaka Stadı’nın yıkılmasıyla voleybol salonundan da olan, antrenman yapacak salon bulamayan Karşıyaka Voleybol Şubesi, salon projesi geliştirdi. "Bir parke de sen koy" kampanyası başlattı. Çiğli Selçuk Yaşar Tesisleri’nde atıl durumdaki yüzme havuzunun bulunduğu alana yapılacak tesiste, geleceğin ve yüreği “KSK aşkı” ile çarpacak yepyeni gençler yetiştirecek, şube güvence altına alınacaktı… Toplam 600 metrekare spor salonu, 240 metrekare de sosyal tesisten oluşan proje için Serkan Ergüven, "Camiamızdan tesis için destek bekliyoruz. Voleybolda Karşıyaka'nın geleceğini kurtaracak projeye yardım edecekler için özel hazırlanan parkeler de salonda yerini alacak. Destek vermek isteyenlerden bronz parke için 10, gümüş parke için 20, altın parke için 50, platin parke için de 100 bin TL'lik destek alacağız. Maliyeti 1-1.5 milyon TL arasında olacak tesis tamamlanırsa şube kimseye muhtaç kalmadan kendi ayakları üzerinde duracak. Tüm Karşıyakalılar bu projenin ucundan tutarsa önümüzdeki sezon altyapıdaki sporcular burada çalışma imkânı bulacak" diye konuştu.
Yeterli destek bulabildiler mi? Kesinlikle hayır…
Vazgeçtiler mi? Asla!..
Onlar; “Hayallerinden vazgeçmek yerine, hayallerini yıkandan vazgeç” sözünü gerçekleştirdiler.
Hayallerine taş koyanlarının yerine salona parke döşediler!
Ve salonu bitirdiler, eski başkanlardan Dr. Tibet Kızılcan’ın adını verdiler…
Bu yönetim, öyle bir zamanda geldi ki; yapacaklarından vazgeçmeleri mümkün olmadı.
Kim bunlar?
Serkan Ergüven’i tanırsınız… Başkanlığını yaptığım Bostanlıspor Kulübü’nün basketbolda 2. Lige çıkan ekibinin de şube başkanıydı… Altar Toker’in de desteğiyle stajlarını Bostanlıspor’da başarıyla yapan ekibin çoğu, şimdi Karşıyaka voleybolda…
Serkan gerçekten yaptığı, yapacağı ve yapması gerekenlerin hepsini “ölçerek, biçerek, tartarak” gerçekleştirmesini seviyor. Paylaşımcı… Doğru bildiğini değil, doğrusu neyse onu yapmaya özen gösteriyor… Voleybol Şubedeki başarının “ekip ruhu” ile kazanıldığı gerçeği bir yana konacak olursa, Serkan’ın hakkını yememek gerekecek! Elbette bir de Karşıyaka öncesi voleybol tecrübesinin de olduğunu çoğu insan bilmez ama yeri gelmişken bunu da aktarayım…
Pastadaki payın büyüğü ona ait…
“Üç silahsörler”in yazarı kim? desem; inanıyorum ki, “Alexandre Dumas” cevabını vereceksiniz…
Türkçe’de "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" anlamına gelen Latince bir deyişin aynı zamanda İsviçre'nin ulusal sloganı olduğunu biliyor musunuz? Fransızca çevirisi "Un pour tous, tous pour un" olan cümle, Alexandre Dumas tarafından “Üç Silahşörler” adlı eserinde kullanılarak ünlü olmuştu.
Şimdi Mert’e sorsam “yönetimdeki diğer arkadaşlarınız kimler?” diye bana yukarıdaki sözün Karşıyaka varyasyonunu aktaracak: “Birimiz hepimiz, hepimiz Karşıyaka için…”
Tamam, öyle de, kim bu eseri yaratanlar? Kulübün başkan vekili, şubenin başkanı Serkan Ergüven’e güç ve destek verenler. Her an yanında, yanı başında olanlar?
İşte “Grup” şöyle: İlter Köseoğlu, Onur Akgün, Gönen Karakuş, Egemen Dinçer, Atakan Aygün, Mustafa Can Tuna, Mert Öztamur, Ömer Yılmaz, Talat Doğan, Cem Zeren, Erkan Fidanboy, Samet Olcay, Orkun Örnek, Sonat Toraman, Berk Sunsal, Kerem Kücür, Mert Erboy.
5 yıl önce yola çıkarken burun kıvıranların şimdi, “Helal olsun bu çocuklara” dediklerini sizler de duyuyor musunuz?
Misyon ve vizyon…
5 yıl önce, 5 yıl sonra… Hatırladınız mı?
“Beş Yıl Önce On Yıl Sonra”, Türkiye'yi 1984 Eurovision Şarkı Yarışması'nda temsil eden müzik grubunun adıydı. “Halay” ismindeki şarkıları 37 puanla 12. Olmuştu…
Karşıyaka Voleybolda ise, 5 yıl öncesiyle 5 yıl sonrası arasındaki farkı görenler “Tam Puan” vererek onları gerçekten zirveye yakıştırıyorlar… “Gönüllerdeki şampiyon” diyorlar…
Bakalım… Zirvede bulunan grup yarın için ne düşünüyor… İşte en önemlisi de bu!..
Yorum Yazın
Facebook Yorum