Günlerden salıydı… Pazar olsa, cuma ne fark eder?.. Hep düşünürüm de; benim için “hafta sonu tatili” ne zaman oldu diye?..
Kendimi bildim bileli sporun içindeyim… Sürekli maçlardayım… Futbol, basketbol, voleybol, hentbol… Atletizm, at, otomobil, yüzme, yelken yarışları… Macera cumartesi sabah 09.00’da bir başlar, pazar akşam 24.00’e kadar… Spor karşılaşmaları sonrası da elbette haber, sayfalar ve baskı… Üstelik İstanbul’a sürekli ve öncelikli haber yetiştirme telaşı, işin cabası.
Teleks, daktilo, telefoto, yıldırım basın ödemeli telefon bağlantısı, karanlık oda… Havaalanında uçağa binecek tanıdık yolculara film zarfı verebilme telaşı. Devreden jet hızıyla film yollama… Deplasmanlarda telefoto için karta basacak fotoğraf stüdyosu bulma, açtırma ve tap etme… Dahası da var…
Bunlar size yabancı gelebilir. Ancak bizim dünyamızın birer parçasıydı.
Şimdilerde teknoloji ağı o kadar geniş… Otur evden gazete yap!..
Üstelik, getirim (rant) ağır basınca hafta içinde de maç oynanmaya başlandı. O dönemlerde hep cumartesi pazar… Sizin dediğiniz gibi hafta sonu…
Getirim derken yanlış anlaşılmasın… Kulüpler için geçerli. Gelir getirici bahisten, maç yayınlarından nemalanmadan bahsettim… İddaa her gün oynansın, yayıncı kuruluşun aboneleri çoğalsın hesaplarıyla bugünkü maç fikstürleri ayarlanmıyor mu?..
O zaman gelsin paralar… Elbette yaşasın, ayakta kalsın. Daha büyük başarılara imza atsın diye kulüplere de geliyor gelmesine de… Peki kulüplerin borç batağına saplanması, mevcuttaki bu kadar borç nedendir? Nerelerdendir?..
Bizim dönemdeki maçlar hafta içine ve ayrı ayrı saatlere yayılmıyordu… Kulüplerde öyle devasa borç ne gezerdi. Yönetici verirse para var, vermezse yoktu…
Biraz gerilere mi gitsek?..
Şu an özellikle sporda (spor basını) çalışan arkadaşlardan faal olan kaldı mı, bilemiyorum? Elbette köşeler renklensin, gerçek gazeteciler okunsun diye yazanlar var. Benim gibi hafta da bir, birkaç yazı karalıyorlar yine…
Bugün onlar sahada olsa, modaya mı ayak uydururlar yoksa; o günlerdeki gibi çalışmanın hakkını vermek için kafayı mı yerlerdi?..
Bilmem ki!
Sen ne dersin Okan Yüksel ustam?.. “Merhaba”nın en yakışıklısı gelsin sana!.. Hani bir dönemin moda lafı vardı? “Ne çektin be usta…”
Gürkan Ertaç, Ertuğrul Kale, Ünal Tümin, Yaşar Eyice, Çetin Güler, Öcal Uluç, Tayyar Özdemir, Bülent Ulukan ağabeylerim… Kusura bakmayın ilk etapta aklıma gelenler bunlar oldu… Oysa yazmaya kalksak liste uzadıkça uzayacak!..
Hürriyet’teki sağ ve sol kolum Yılmaz Coşkun ile Zafer Ertem... Benim gibi “İki kuşak ve ustalar arasında” çalışmanın keyfini mi yaşadınız, yoksa zulmünü mü?..
Hanginiz olursa olsun, sıfırdan alnınızın akıyla “iyi gazeteci” sıfatıyla zirveye çıktığınızı bilmeyen var mı? Çalışırken hem öğrendiniz, hem öğrettiniz… Ne mutlu!..
Şimdilerde ne öğrenen kaldı, ne de öğreten…
Bugünkü imkânlar olsa; bizim ekip uçururdu spor basınını… Bu sözün altına imzamı basar, hiç sevmesem de; hayatına iddiaya girerdim… Her gün haber atlatmaktan kanguruya döndürürdü rakip meslektaşlarını… Şimdi ekibi yazsam; birini unuttuğum an gücenecek haklı olarak… Not edip de, başka bir yazıya saklayayım…
Yine geriye dönüp de bakıyorum da; o zamanlar biz haber yazıyor, okutuyor ve gazeteleri sattırıyormuşuz!..
Şimdi, bayilerde, bakkallarda gazete bulmak mesele…
Bostanlı’daki mahalle bakkalımdan her gün, hemen hemen tüm İzmir gazetelerini almaya özen gösteriyorum. Son gittiğimde “Bizim gazetelerden kalanları alayım” dediğimde bakkalın yüzüme şaşkın şaşkın baktığında şaşırdım.
Gülerek, “Artık gazete satmıyorum” dedi.
Şaka yaptığını zannettim…
“Neden?” diye soramadan başladı anlatmaya:
“Vallahi senden başka arayan soran yok gibi. Her gün paketleri aç, gazeteleri yerleştir. Gece aynen topla. Paket yap. İade bekle. Fatura geldiğinde de hep olmayan eksiklikler… Ana bayi ile bu nedenle de her seferinde kavga ediyoruz. Para kazanmayı bırak, kaybetmeye de başladım. Valla 3 gündür gazete satmıyorum. Kafam rahat. O günden bu yana ilk defa sen gazete sordum…”
Vay be… Bu günleri de görecekmişiz…
Neyse; taktım kafaya “arka sokaktaki bakkal da gazete vardır” diye düştüm yola… Üstelik spor da olacak…
İki bakkal yan yana. “Birisinde olmasa diğeri satıyordur” diye düşündüm…
Yok…
Neden” gazete satmıyorsunuz?” diye sorduğumda aldığım cevap mesleğim adına utanç vericiydi: “Ağabey gazeteleri ne soran var, ne de alan…”
Vay canına!
Demek artık ne kâğıdın kokusunu alabileceğiz, ne de yıllardır alıştığımız mürekkebin…
Kâğıttan gazete okuyan bizler (gençlerin yaşlı kabul ettiği kesim) demek ki çok şanslıymışız… Yakın gelecekte basılı medya da yok olup gidecek!.. Bu dönemin çocukları gazete gördüğünde uzaylıymış gibi şaşkın şakın baka kalacak!.. Belki de anlatıldığında gazete görmek için varsa şehir müzesine gidecek!
Dönelim mi, bugüne?
Gazete arşivlerine bakıyoruz da, “ne güzel günler?” diye hayıflanıyoruz… Aynen futbolumuz gibi!
Bir zamanlar 1. Ligde (Şimdiki Süper Lig) İzmir takımlarının fırtınası eser, İzmir’e o dönemin üç büyükleri korkuyla gelirdi. Bizden takım kalmayınca, uzun süre özel maç yapmaya gelmek için bile bin bir naz ederlerdi… Göztepe lige çıktı da, yeniden “Şehrimize büyükler de gelir” filmini çekmeye başladık!
İnşallah, Göztepe daha da iyi sonuçlarıyla kalıcı olur. Bu yıl mücadele gücüyle ümit veren Altınordu, Altay bir hamle yaparak özlenen “gerçek yer”lerine döner…
Karşıyaka’dan bu kez oldukça ümitliyim. Büyük bir aksilik olmadığı takdirde “O gece, bu sene” şarkısını söyletecekler… Bucaspor 1928 için de aynı duyguları taşıyorum.
Egelilerden, 2. Ligde Manisa FK, Uşakspor, Turgutluspor, 3. Lig Fethiyespor, Nazilli Belediyespor, Somaspor rakiplerinden birer adım önde… Bugünkü performanslarını lig sonuna kadar sürdürürlerse şehirleri bayrama hazırlansın…
Hep diyorum ya; önemli olan maratonun sonunu getirebilmek. İlk kilometreleri farklı geçip, sonunda pes ediyorsan önceden koşma daha iyi… Burada önemli olan istikrarlı gidiş ve ipi ilk olarak göğüslemek… Fikrimi soran olursa Mevlana’nın sözünü söylemek istiyorum: “Sabır, kurtuluşun anahtarıdır.”
Aslında “Çanağa ne doğrarsan kaşığında o çıkar.” Bu sözü unutmadan doğru bildiğin yolda emin adımlarla ilerlemeye devam edeceksin.
Yorum Yazın
Facebook Yorum