Saltanat ya da hanedan yönetimi içermeyen, toplumun bir gruba itaat etmediği, tabi olmadığı yönetimlere verilen addır. Ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği
milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet biçimi diye de tarifleniyor.
Bu anlamda, başta Devlet Başkanı olmak üzere, devletin temel organlarında görev yapan kişilerin seçimle işbaşına geldikleri, bunların belirlenmesinde veraset sisteminin kesinlikle rol oynamadığı bir hükümet modelini benimser. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde, devletin başında belli bir süreliğine seçilen Cumhurbaşkanı bulunur. Yasama gücünü kullanan Meclis de halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşur.
Cumhuriyet yönetiminde yasama, yürütme ve yargı güçleri birbirine karşı bağımsızdır. Türkiye’de cumhuriyet yönetimine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile geçilmiş, ancak cumhuriyet, resmî olarak 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir. Hadi bakalım şimdi altı çizili kelimeleri başa dönüp yine okuyalım. Yönetim şeklimiz ne kadar “demokratik” bir cumhuriyet acaba? 100 yılı bile bitiremeden ne hallere düştük biz böyle? Dünyanın en kötü durumda olan toplumları, Afrikalılardan sonra Müslümanlar. Yaşamlarını sürdürebilmek için, ya kendi karanlıkları ile savaşacak, dini kendi emelleri için kullanmayacak, çağdaşlık yoluna girecekler, ya da köle olacaklar. Bizim ülkemiz, Büyük Atatürk önderliğinde karanlıklarla savaşıp çağdaşlık yoluna girmiş bir ülkeydi. Bu yolda gidecek miyiz?
İşte bütün mesele bu. Birlik, beraberlik, üretim, sevgi, düşünce ve inanç özgürlüğü, kadınların toplumsal hayata katılımı, çağdaş uygarlık yolunda yürümek, cumhuriyetin ayaklarını oluşturmuştu. Bizler sorunları kolayca çözebilecek, refah içinde yaşayabilecek, bilgili ve yaratıcı insanlardan oluşan bir ülke olacağımıza, işte bu hale geldik. Türkiye, şu an cehaletin kıskacındadır. Halk, ortak değerlerini yitirme noktasındadır. Dayanışmamızın artması, çağdaş standartlara göre insan yetiştirmeyi öğrenmemiz, bilime ve sanata öncelik vermeyi başarmamız gerek.
Düştüğümüz bu durumdan çıkmak için ise felaketin, herkes veya çoğunluk tarafından farkına varılmasıyla birlikte, önce yangını söndürmek ve sonra hasarı onarabilmekle mümkün. En öncelikle de bunu önceleyen bir yönetimi iş başına getirmemiz gerek. Son zamanlarda yapılan her seçim için ”bu çok önemli” diyoruz. Çünkü ülkemiz bir batağa saplanmış durumda. Önümüzdeki 1 Kasım seçimi ise, Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimi. Çünkü; olmak veya olmamak, işte bütün mesele bu. Umudumu yitirmedim ben henüz. Bu seçimde ülkemizin sağduyulu insanlarının, cumhuriyetin kurucusu olan ve cumhuriyetin gerçek değerlerini korumak için çalışan “Cumhuriyet Halk Partisi”ne oy vereceğine inanıyorum.
En ufak tereddütü olanlar;Bayramda büyük Atatürk’ün nutkunu yeniden ve yeniden okumalı.
"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyet’ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi, bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. "
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
Yorum Yazın
Facebook Yorum