Ne zaman konu İzmir’deki amatör futbola gelse, Bornovalılar hep övünür durur.
“Türkiye’de futbolun ilk oynandığı yer Bornova” söylemlerinde yerden göğe kadar haklılar. Bunu da gurur kaynağı yapmak onlara övüncün yanında özgüven de kazandırıyor. Gerçekten de Türkiye'deki ilk futbol maçı 1890 yılında İzmir'de, Bornova’da oynandı. İki takım oyuncuları Bornova'da ticaret yapan İngilizlerdi.
Bir de “İzmir’de en çok amatör futbol kulübü Bornova’da” cümlesini çok sık kullanıyorlar. Hele hele amatör kulüplerin üst birliği olan İzmir Amatör Spor Kulüpleri genel kurulu vakti geldiğinde de “Bizim adayımız kazanır” diye sayısal güce güveniyorlar. Bu gerekçeyle de adaylar çoğalıyor.
Son genel kurulda Bornova’dan aday gösterilen Efkan Muhtar kazandı, ama iş öyle değil!.. Kazanmasında elbette Bornova delegelerin oyu da etken oldu olmasına da, İzmir kulüplerinin ve son anda başkan adaylarının birleşmesi büyük rol oynadı. Bu arada Efkan Muhtar’ın bireysel çabaları ve inanılmaz çalışması da göz ardı edilmemeli…
Bornova, özellikle Çamdibi futbolcu kaynağı. Genelde Balkanlar’dan gelenlerin yaşadığı bölge olan Çamdibi bugüne kadar “Türk Futbolu”na olduğu gibi “Türk Sporu”na da nice yıldız sporcuları yetiştirdi. Çamdibi ne kadar övünse yeridir…
Buraya kadar her şey güzel de… Bu kadar çok kulübün olmasının bir nedenini hiç araştırdınız mı?
Bunun gerekçesi bölüne bölüne “Küçük olsun, benim olsun” mantığı mı acaba?
Şimdi Bornova Futbol Kulüplerini yönetenlere şunu sormak istiyorum.
Futbolcu kaynağısınız. Amatör spor kulübü olarak sayısal üstünlüğünüz var. İzmir’de en çok amatör spor kulüplerinin yararlandığı tesislere sahipsiniz. Her dönem arkanızda duran ve size maddi manevi yardımı esirgemeyen Bornovalı belediye başkanlarına oy vererek seçiyorsunuz. Taraftar kitleniz güçlü. Maddi olanaklarınız kulüpleriniz için birleşiyor. “Pamuk eller cebe” dendiğinde herkes ceplerinde ne varsa ne yoksa masanın üzerine bırakıyor…
Daha ne olsun diyeceksiniz değil mi?
Sıkı durun soru geliyor. O zaman, neden yıllardır Türkiye 3. Futbol Ligi’ne bir takım çıkaramıyorsunuz?
Aynı şekilde Bornova’nın eski futbolcularından, futbol ve spor kulüplerinde başkanlık yapan, amatör spor kulüplerinin dertlerini uğraştığı için yakinen bilen, Bornova’nın en büyük yerel gücü Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ’a da soruyorum: “Neden?”
Başkan cevap verme gereği hissederse “Ben de 3. Lige bir takım çıkarmalarını istiyorum” diyecek!
Demekle, söylemekle, onları etrafına toplayıp da anlatmakla olmaz. Olmuyor sevgili kardeşim Mustafa Başkan…
Bir konuşabilsek, bir dinleyebilsen…
Acaba hiç düşündünüz mü? Neden kulağımız iki tane de, dilimiz bir. Sanırım çok dinleyip, az konuşmak için. Biz dinlemiyoruz. Oysaki “Büyük insan dinlemeyi bilendir.”
Bir de Plutarchus’un dediği gibi “Dinlemeyi öğrenirsen, kötü konuşmalardan bile faydalanabilirsin.”
Şu büyüklük yok mu? Her şey oradan kaynaklanıyor.
1947 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Fransız yazar Andre Gide’nin güzel bir sözü var: “Açılmamış kanatların, büyüklüğü bilinmez…”
Gerçekten de öyle değil midir?
İzmirspor bir döneme damgasını vuran Gençlik Spor Kulübü. İsim ve geçmişteki başarıları temel alındığında büyüklüğü tartışılmaz. Ama bugün öyle mi?
Aynen Gide’nin söylediği gibi. Kanatları kapalı! Belki de kırık!
İzmirspor denince akan sular duruyor. Öncelikle kentimizin adını taşıyan, geçmişi başarılarla dolu, “Türk Sporu”na sayısız çeşitli branşlarda yıldızlar yetiştiren ve tapulu mal varlığı olan yegâne kulüplerimizden birisi. Bendeki bir izi de profesyonel gazeteciliğe adım attığım yıllarımda ilk “kulüp muhabirliği” yaptığım spor yuvası… İzmir ve Yeni Asır’daki muhabirliğimin ilk dönemlerinde hemen hemen her günüm Hatay Bahçelievler’deki kulüp binasında geçiyordu. Kulübün merkezi, spor salonu, dinlenme alanlarında sporcu, antrenör, üye ve velilerle sohbetlerin tadı damağımızda kalırdı. O günleri özlemiyor da değilim… Gazetecilik, muhabirlik yaptığımızı anlıyorduk. Hele hele rakip bir gazeteden gelen muhabirden haber atlatabilmek için bin bir takla atar, atlamamak için adeta hafiyecilik oynardık!
Ne manşetler çıkarmıştık, oradan…
Kulübün eski futbol sahasının yerinde yükselen Gökdelenin altındaki İzmirsporlu futbolcuların vakit geçirdiği kahvenin duvarlarının dili olsa da, bir anlatabilse o günleri… Bilmesen, futbolcuların birbirine bağlılığından takım arkadaşı değil de, kardeş olduğuna inanacaksın…
O günlerden bu yana… Ne değişti acaba?
Geçen yıllar İzmirspor’dan çok şeyler alıp götürmüş. Geriye gittiğimize göre, İzmirspor’un tarihinden kısaca bahsedelim.
1923 yılında Eşrefpaşa semtinin ileri gelenleri tarafından, turuncu-siyah renklerle "Altınay" adıyla kurulan kulübün Sakarya Kulübü ile girdiği rekabet, bir süre sonra sertleşince camianın ileri gelenleri, bu iki kulübü tek çatı altında birleştirmeye karar verir. 28 Kasım 1930’da Altınay ile Sakarya, İzmirspor adıyla birleşir. Kulübün resmî renkleri ise “mavi-beyaz” olarak tescil edilirse de, Fahrettin Altay Paşa’nın isteği üzerine daha sonra “lacivert-beyaz” olarak değiştirilir.
İzmirspor ilk resmî maçını 23 Ocak 1931’de Alsancak Stadı'nda Türkspor ile oynar ve 5-0 kazanır. 1937 yılında diğer İzmir kulüpleri arasında güçlenen “birleşme” fikrine razı olan İzmirspor, Göztepe ile “Doğanspor” adı altında birleşirse de bu rüzgâr kısa sürer, sezon sonunda takımlar ayrılır. İzmirspor, kısa bir süre “Ateşspor” adıyla faaliyetlerini devam ettirip eski adına geri döner.
İzmirspor, Türkiye 1. Ligi’nde resmî maç oynayan ilk kulüptür. Lacivert-beyazlılar, 21 Şubat 1959 tarihinde oynanan bu maçı 2-1 kazanırken, Özcan Altuğ, ligin ilk resmî golünü atan futbolcu olarak da tarihe geçer. 1. Lig’de 9 sezon mücadele eden İzmirspor’da Metin Oktay, Tarık Gencay, Seyfi Talay, Turgay Meto, Sami Özok ve B.Mustafa gibi unutulmaz oyuncular yetişir. Metin Oktay, İzmirspor ve Galatasaray formalarıyla ligde tam 217 gol atarak kırılması güç bir rekora imza atar. 18 Kasım 1932 tarihinde Altınordu'yu 3-1 mağlup ederek Kraliçe Kupasının sahibi olur.
Hatay Bahçelievlerdeki arazisini mal karşılığı (Bugünkü binası) müteahhide vererek, 1975 yılında İnciraltı’ndaki araziyi de satın alan İzmirspor 1978’de kurulan spor okullarında ise iki binin üzerinde gençe spor eğitimi verir. İzmirspor’un “Türk futbolu”nda üstlendiği “yetiştiricilik” misyonu o döneme damgasını vurur. Örnek olur. Transferlerin de en büyük “Vitrin”i olur.
Ne var ki, uzun yıllar 1. Lig'de oynadıktan sonra destek bulamayan takım, önce 2. Lig'e daha sonra 3. Lig'e ve tarihinde ilk kez amatör lige düştü. 2017-2018 sezonunu İzmir Süper Amatör Lig Beyaz grubunda mücadele eden izmirspor play-out maçını kazanır ve bugün de mücadele ettiği BAL’a (Bölgesel Amatör Lig) yükselir.
O günlerden bu güne…
Şimdi dümende futbol aşığı, çeşitli amatör spor kulüplerinde başkanlık yapan Nedim Topaloğlu var. Çiçeği burnunda başkanın işi zor ama imkânsız değil. Bakalım Nedim Topaloğlu imkânsızı başarabilecek mi? Şu aşamada güçlü bir firmadan forma reklamını da alan kulübün öncelikle futbolda akıllı transferlerle 2. Lig ayarında, 3.Lige çıkacak ekibi kurmalı. Sonrası da salon sporlarında hamle yapmalı. İzmirspor camiası el ele vererek, bir döneme damgasını vuran ve Avrupa çapında yankı yaratan “Şimşekler” çakmalı!
Şu aşamada söylenecek tek şey: “Kalbe olan inançla hiçbir şey imkânsız değildir.”
Yeter ki, söz dinle. Doğruyu yapmaya çalış. Ekip ruhunu yakala!
Yorum Yazın
Facebook Yorum