Bazen “Adam gibi adam” deriz. Bazen de “Çok yaramaz…”
İki ucu sihirli değnek. Ortası yok mudur? Elbette mülayim insan tipine rastlamak çok olağan bu ortamda… Ama yanardöner cinsten olmayacak. Vardır ya; “Her devrim adamı” Nereye çekersen oraya gelir. Aslında öyle değildir. İşine nasıl geldiyse, nereden ne koparacağını bilirse o yönde hareket eder. O çekmeyle gelmez. Lastik gibidir. Çekildikçe uzar... Bırakılınca da eski yerine gider. Bir daire içinde hareket eder. Her tarafa döner durur. Dikkat edilecek bir yön daha vardır, anında da seni satar! Ne güven duygusu, ne de vefa olgusu, onun kullanmadığı kelimelerdir. Öyle görülse de, asla göründüğü gibi olmaz. Kavun değildir koklayasın!..
Dostlar… Dost kalanlar… Dost olanlar… Dost gibi görülenler…
Siz hangi tarafta olmak istersiniz?
Soruyu şöyle de değiştirebiliriz: Sizin arkadaş grubunuzda hangileri var?
“Biz kardeş takımız” veya “Önce dostluk” derler. Sahaya çıktığınızda da size acımazlar. İnsan ister istemez sormaz mı? “Kardeşlik bunun neresinde? Hani biz dosttuk!..”
Sporun doğasında kardeş, dost, arkadaş… Var mıdır, yok mudur?
Önce kardeşlik, sonra mücadele ve düello… Nasıl olacak bu iş?
90 dakika… Hatta uzatmaları da dâhil edin. “Al gülüm, ver gülüm” başta olmak üzere kardeşçe, dostça davranmanın tam adı: Şikedir.
Elbette sözünü ettiğim skora oynanan oyunlarda… Dostluk, kardeşlik, arkadaşlık. Bunların hepsi ruhunda, bedeninde olabilir ama iş kazanmaktan söz açılıp da, “kazanan-kaybeden” olacaksa işte o an her şey biter. Golü atan kazanır… Her şey mubah derlerse, o zaman arada bul “fair play”i..
Sporun güzellikleri nerede biliyor musunuz? Dışarıda kardeş, içeride dost ama mücadelede kazanacaksın veya kaybedeceksin… Sonra yine dışarıda dost ve kardeş… Birbirini kırmadan… Her şey sahada başlayacak ve bitecek! İşte bunun adına fair play diyoruz: İyiye… Doğruya… Güzele…
Oyun cesurca, mertçe, erkekçe oynanacak. Hak eden kazanacak.
Böylesine güzelliklerin içindeki oyunun galibi de zaten hak etmiş olacak…
Sporun sadece bir oyun olmadığını kanıtlamamız lazım. Spor dostluktur. Spor güzelliklerin ve arkadaşlıkların başlangıcıdır. Spor sağlığın temel taşıdır. Spor ülkenin gelecek nesilleri, sağlıklı gençler yetiştirmeye etkendir.
Deriz ya, çoluk çocuk spor yapıp sağlıklı kalıyoruz… Unutmayın; spora ayırdığınız zamanı sağlıktan geri kazanırsınız...
Peki, bu güzelliklerin için de oyunun yeri nerede? İşte sporun ana teması her yerinde olması…
Spor güzel insanların tatlı uğraşı… Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Spora eğitimli bir devlet asla yorulmaz” sözü ne kadar da anlamlı değil mi?
“Bir milletin sporda gösterdiği azim onun geleceğini yükseltir” sözüyle Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’un izinde yola çıkanlar asla kaybetmez…
Bugün, “kazanmak” uğruna çaba harcayan grupların istilasına uğramış durumundayız…
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, dört başkan adayının oy toplamak için yoğun çaba harcadığı günler yaşıyoruz…
Bir seçim var ufukta… İzmir Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu başkanlığı için adaylar amatör spor kulüplerini dört dönerek oy kapma peşinde…
Bir de destekleyen siyasi parti ilçe ve belediye başkanları var ki… İşte bu büyük yanlış!..
Siyaset spora bulaşmamalı… Diyeceksiniz ki; bugün bu mümkün mü? Doktor biziz. Reçeteyi nasıl yazarsak, öyle olur… Açıkçası sizin, bizim elimizde…
Alman filolog, filozof, şair, kültür eleştirmeni, besteci nitelikleriyle tanınan, din, ahlak, felsefe, bilim ve modern kültür konuları üzerine yoğunlaşmış, bu alanlarda metafor, aforizma, ironilerle dolu eleştirel yazılar yazan Friedrich Wilhelm Nietzsche “Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir” der. Bu ne kadar doğrudur, tartışılır. Ama tartışılmaması gereken tek şey siyasetçilerin spordan elini kesinlikle çekmesidir.
Elbette yola çıkanlar, kollarını sıvayanlar asla “kaybedeceğim” demezler.
Bugünkü ortamdaki oy peşinde koşanlar da aynı düşüncelere sahip. Vaatler havada uçuşuyor.
Şimdi ben, 15 yıl amatör spor kulübünü yürüten başkan ve üstelik de; oy sahibi delege sıfatıyla haddim olarak dört aday arkadaşa soracağım:
“Bugüne kadar neden yapmadınız veya yaptırmadınız. Yapılması için çaba harcamadınız?”
Hele hele 19 yıldır başkanlık koltuğunda oturan, 29 yıldır İzmir Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunu yönetiminde görev yapan, çok eski tanıdığım Kadri Yatkın bunların yarısını neden yapmadın veya yapamadın. Eğer dörtte birini yapmış olsaydın şimdi karşına rakip çıkmayacak ve güle oynaya yönetimde 32. Yılına, başkanlıkta da 22. Yılına yol alacaktın… Şimdi bu sıcakta, kulüpleri dolaşıp vaatleri sıralıyor ve oy peşine düşüyorsun…
Ya size ne demeli; Murat Keser, Hakan Beşyıldız, Efkan Muhtar…
Bornova’da iktidara karşı aylar önce isyan bayrağını çekmediniz mi? Önce birlikte hareket ederek güç gösterisinde bulundunuz. Sonra da bölündünüz… Maden muhalefettiniz, birlikte hareket ederek güçlenip iktidar olma şansınızı kuvvetlendirseydiniz… “Herkesin niyeti neyse, eline geçecek odur” der Hz. Muhammed… Bu sözü unutmayın!
Kimin haklı kimin haksız olduğunu bilemem. Araştırmak da bizim işimiz değil. Bize düşen sadece rahmetli Barış Manço’nun şarkısında söylediği şu sözlerini mırıldanmak: “Yaz dostum… Bir dünya ki; haklı haksız karışmış…”
Diyebilirsiniz. “Anlaşamadık.” Elbette “Samimiyetin olmadığı hiçbir şeyin ömrü uzun olmaz. Aşk, dost, arkadaş… Adı her neyse; Çürümeye mahkûmdur.”
Şimdi Bornova grubu bir kördüğüm olmuş. İplerdeki düğümler bir şekilde çözülür. Asıl mesele boğazlardakiler…
Adaylara önerim: “Dürüst olmaktan korkma. Kaybedeceğin en fazla yanlış insanlar olur.”
Yorum Yazın
Facebook Yorum