“Nasıl Bir Eğitim Sistemi?” derken burada çok köklü bir değişiklikten söz etmek gerekir. Model dersek belki konu daha kısa şekilde anlatılabilir. Şimdilik, futbolda hücumdaki diziliş gibi algılanan 4+4+4 sisteminin getirisi ve götürüsü konusunda elimde çok ciddi veriler yok. Ancak geçen iki yıl içerisindeki pandemi koşulları bizi epeyce yordu gibi. Ama şunu anladık; bazı dersler pekâlâ uzaktan yapılabilirmiş. Ancak bunun da sorunlu taraflarının olduğu bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Yüz yüze eğitime alışkın olduğumuzdan bir türlü ondan kopamadık. Aklımız hâlâ o dersliklerde kalmış durumda. Spor için salonlar, müzik için amfiler, kitaplar için kütüphaneler, hareket için okul bahçelerini özledik.
İlk dört yıla gelirsek, bence bu süre uzun. Çocuklarımızın çoğu okula başladıklarında okumayı sökerek geliyorlar. Yazmayı belki geç öğreniyorlar ama o da ailelerin sosyal ve ekonomik düzeyleri ile doğrudan ilişkili oluyor. Televizyon, tabletler, cep telefonları artık eğitimi başka bir boyuta taşıdı. Varsa yoksa arama motorları. Kitap, dergi, bülten okuma neredeyse tarihe karıştı. Hazreti dijital sistemler tüm toplumları büyüledi ve onun esiri olmuş durumda sağa sola yalpalıyoruz. Dünyada çok popüler olmuş birkaç roman yazarının eserlerinden birini soruyorum, “O kim” diye cevap verenlerin sayısı hızla artıyor. Hesap için kerat cetvelini bile unuttuk. Abaküs getirseler ‘bu nedir’ diye soracağız?
Benim önerim, ilköğretimin birinci kademesini 3 yıl ile sınırlayalım. İkinci kademesi olan Ortaokulun süresini 5 yıla çıkaralım. Fakat bu aşamada olağanüstü bir hassas ve çok güçlü bir eğitimin verilmesi üzerinde birleşelim. Bu dönemin sonunda kimlerin liseye, kimlerin teknik liselere gideceğini saptayalım. Bir bakıma geleceğin yüksek kaliteli öğrencilerini onların başarıları, verimleri oranında yönlendirmiş olalım. Her alandaki öğretmenlik eğitimi ve öğretimini güçlendirelim. Hatta kimlerin öğretmen olabileceği üzerine yeni yaklaşımlar getirelim.
Lise döneminde iki farklı okul ön planda olacaktır: Meslek liseleri teknik alanda eğitim verirken, klasik liseler Üniversiteye öğrenci hazırlamalıdırlar. Meslek lisesinde okuyup Üniversiteye geçmek isteyenlerin önünde herhangi bir engel konulmamalıdır. Bizim ülkemizde o kadar çok teknik, tarım ve teknolojik işler var ki, oralarda istihdam edecek eleman bulunamıyor. Bazı sektörlerde neredeyse yurt dışından eleman getirmek zorunda kalıyoruz.
Üniversitelerimizi hangi sırada diye eleştireceğimize, onların kalitelerini yükseltecek atılımlara yelken açmalıyız. Evet, yayın yapmak, bilime katkıda bulunmak son derece önemlidir ama kusura bakmayın akademik kaygılarla yapılan işlerin getirdiği tablo budur.
Bir bisiklet icat etmemişiz, kamyon motorundan uçak yapanı cezalandırmışız, uçak yapıp, havalimanı inşa etmiş insanımızın uçaklarını yakmışız, yaptığımız otomobile yakıt koymayı unutmuşuz…
Ve son olarak bilişim teknolojilerinde iyi olanlarımızı yavaş yavaş başka ülkelere kaptırıyoruz. Bunları durdurmanın zamanı gelmiştir. Mutlu, canlı, dinamik bir nesil istiyorsak, değerler eğitimi kapsamında yüksek kaliteli bir eğitim modeline doğru yol almalıyız.
Peki, ne yapmalıyız? Var olan eğitim sisteminden vaz geçmeliyiz. Kısa, basit, kolay ve anlaşılır bir sistem üzerine çalışmalıyız. Bunu yaparken her türlü takıntılarımızdan vazgeçerek adımlarımızı atmalıyız. Buna başlamak hatta başarmak zor, fakat imkânsız değildir!
Yorum Yazın
Facebook Yorum