“Hayat bana ne yaşatırsa yaşatsın, karşıma ne kadar kötü insan çıkarsa çıksın, ne kadar canım acırsa acısın. Şu üç şeyden asla vazgeçmeyeceğim.
Kendim olmaktan, iyi olmaktan ve nefes aldığım her saniye için mutlu olmaya çalışmaktan...!” Audrey Hepburn, yıllar önce idealist bir öğretmenin temel yaşam felsefesini ne güzel özetlemiş.
Dostoyevski’nin “Sağlam çocuklar yetiştirmek, bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten daha kolaydır” sözünü çok önemsiyorum.
Bencilleşen, sürekli yozlaşan insanları düzeltmek, var olan tutumları değiştirmenin zorluğu tartışılmaz. Eğitim sistemimizin bir türlü rayına oturtulmamasını, iktidarların yanlış ve taraflı politikalarına bağlıyorum. Siyasi iktidarlar tarafından yaz boz tahtasına çevrilen eğitimin “uzanan kol bizden olsun” düşüncesi en büyük yanlışımız.
Yıllarca öğretmenlik yapan biri olarak okulların kayıt dönemlerinde Milli Eğitimin her kademesindeki yöneticilerin çektiği sıkıntıları yaşıyor gibiyim. Milli Eğitim Bakanları çıkar “Kayıtlarda kesinlikle para alınmayacak” O söz her eğitim öğretim yılının başında ezberlenmişçesine söylenir. Eğitim sendikaları ve öğrenci velileri dernekleri dışında biri çıkıp okullara verilen ödeneklerin yetersizliğinden söz etmez/edemez. Okulun şu kadar ihtiyacı var, ancak gelen ödenek şu kadar diye yüksek sesle söyleyen bir okul yöneticisine daha rastlamadım, rastlayacağımı da sanmıyorum. Veliler, gönüllü veya zorunlu bağış için yönetici ve aile birliği odalarında ikna edilmeye çalışılır. Bazı okul yöneticileri gönüllü bağış ile kayıtlarda para alır, bazıları ise insanın vicdanını yaralayan rakamlar ister. Vermeyenlere ise bin bir zorluk çıkarılmaya çalışılıyormuş. Bir eğitimci olarak kayıt dönemlerinde 10-15 günlük padişahlığa soyunan yöneticilere ise sadece acırım. Veli öğretmen seçme peşinde, öğretmenin öğrencisini seçme lüksü yok. Verilen emre, programa uymak zorunda. Ücret yetersizliğinden öğretmenin kendini geliştirememesine ne demeli?
Daha önceleri “Eğitim şart” derken, şimdi “Eğitimcilerin eğitimini” konuşur olduk.
Okullara kayıt parası okul yöneticilerini velilerle karşı karşıya getirmekte. Okulların telefon, internet, elektrik, doğalgaz ve su faturaları bakanlık tarafından karşılandığını biliyorum. Ya temizlik malzemesi, kırtasiye, bakım onarım, donanım, temizlik ve güvenlik elemanı ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ödenek veriliyor mu? Kaç okulda kadrolu hizmetli, güvenlikçi kadrosu var? Gönüllü bağışa karşı değilim, ama istenilen afaki kayıt parasını ödemeyen/ödeyemeyen çocuğun kaydının yapılamamasına şiddetle karşıyım.
Bir ülkenin geçmişi ve geleceği yok edilmek isteniyorsa; ‘Kendini yönetemeyenlere sınıfı, sınıfı yönetemeyenlere okulu, okulu yönetemeyenlere Milli Eğitimin yönetimi teslim edilsin yeter’ diyorum.
Karşıyaka’ya yeni atanan İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Kadir Kadıoğlu’nu göreve başladığından beri izliyorum. İnsan ilişkileri gayet sıcak. Çok ilgili, okulları geziyor yönetici, öğretmelerle sık görüşüyor. Öğrendiğim kadarı ile sorunlara anında müdahale ediyor. Yönetim kuramcılarının başarılı gördükleri yönetici tipi olan görev eğilimi de ilişki eğilimi de yüksek. İmza atacağı güzel ve yararlı projeler bekliyorum. Bir eğitimci olarak Karşıyaka’mıza hizmet edenlerin emrinde olduğumu da herkes biliyor. Bu arada eğitimcilerin “Beyhan ablası”, Beyhan Gökdemir’in tekrar Karşıyaka’ya atanması ben dahil eğitimciler arasında büyük sevinç yarattı.
Bu devirde iki liraya çay içmek…
TÜİK ağustos ayında enflasyonu yüzde 1,46, yıllık enflasyonu yüzde 80,21 olarak açıkladı. Bazen ‘Şu TUİK’in varsa mağazalarından alışveriş yapmak varmış’ demekten kendimi alamıyorum. Ortalık, zamlardan toz duman iken, çalışan ve emekliler dışında herkes fiyat ayarlaması yapıyorken, bu rakamlar bana hiç inandırıcı gelmedi. Ağustosta bana gelen 988 lira elektrik, 326 lira su faturası bu rakamları yalanlamaya yeter sanırım.
Evime gidip gelirken 1762 sokaktan günde defalarca geçerim. Latife Hanım Anı Evi’nin arka kapısında bulunan bu yolun 5-6 metrelik kısmı bozuk. İzmir Büyükşehir Belediyesine üç yıldır düzelttiremedim. Özelikle yağmurlu havalarda su sıçramasın diye buradan hızla geçiyordum. Geçen 5,3 şiddetindeki depremde oraya sığındık. Çay aldık. Çay iki lira. Yanında garnitürü ile gözleme 17,5 lira. Muhteşem bir sunum. Muhteşem bir ortam. Birkaç gün sonra kahvaltıya gittim. Gevrek, boyoz, duble çay, peynir, tereyağı, bal… birçok şey dahil 29 lira. Evde bunu bu fiyatta mal etmek zor. Doğrusu kahvaltı keyfini yaşadım. Bu hayat pahalılığında bunu sağlayanlara, başta Belediye Başkanımız Dr. Cemil Tugay’a, İşletmeler Müdürü Hüseyin Çakar’a ve oradaki emekçi kardeşlerime teşekkür ediyorum.
Yorum Yazın
Facebook Yorum