Sık sık hüzünlü yazı yazmak ne acı. “6 Şubat” hafızamızdan hiç silinmeyecek. Yine çok büyük depremlerle ülke olarak sarsıldık. Büyük kayıplar yaşandı, daha da artacak gibi. Kalanların yaralarını da saramadık bir türlü. Organizasyonsuzluk ve beceriksizlik, kapatılabilecek gibi değil.
Fakat bu sefer unutmayacak ve unutturmayacağız ! Can güvenliğini sağlamak, iktidarların başlıca görevi / işi değilse, niçin varlar?
“Siyaset yapmayın” deniyor. Olmuyor, olamaz. Çünkü ülkede olan her olay siyasetten bağımsız değil.Keşke bazı kurumlar siyasetten bağımsız çalışabilse, keşke özerk olsa ve bilimin ışığında çalışsa.
Deprem öldürmüyor insanları, kuralsızlık, sorumsuzluk ve cehalet öldürüyor. En büyük düşmanımız bunlar artık. Deprem; tektonik kuvvetlerin veya volkanik faaliyetlerin etkisiyle, yer kabuğunda beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan kırılmalar sonucu oluşan enerjinin, sismik dalgalar halinde yayılarak, geçtikleri ortamları ve yeryüzünü sarsması olayına deniyor. Deprem değil, ihmal, çıkarlar ve bilgisizlik öldürüyor.Apartmanlar kurala uygun yapılsaydı, böyle bir depremde kabaca 10 ağır hasarlı, 100 orta hasarlı ve 1000 de hafif hasarlı bina görecektik deniyor, istatistiki olarak. Ama bizde orta hasarlı binaya çok az rastlanıyor, binalarımız ya yıkılıyor ya az hasarlı oluyor. Bu yıkılan binalara biz “gevşek yapı” diyoruz, hiç esnemiyorlar.Şüphesiz bu durum; zeminden çok, yapının kalitesizliği ile ilgili görülüyor.
Depremde mutlaka ayakta kalması gereken yapılar; hastaneler, kamu binaları ve okullar, şüphesiz. Ne yazık ki, bunların da yıkıldığını gördük, son depremde. Bugün 11 kenti kasıp kavuran felaketi bildiren, planlama ve önlemler isteyen ve program sunan bilim insanlarının yıllardır süren “geliyor, gelmekte olan” çığlıkları,trajik bir ses olarak yankılandı beynimizde yine.
Ülkemizde müteahhitlik sisteminin, kuralarla, bir eğitim süreciyle oluşması ve işlemesi şart. İnsanların can güvenliği, barınma güvenliği; bir insanlık hakkı çünkü. Müteahhit olmanın hala bir kuralı yok maalesef. Tamam, teknik ekip deneyimli olmalı, iyi sağlam projeler yapmalı ama esas kontrollük mekanizması iyi çalışmazsa, müteahhitin betonu, kumu, demiri doğru bir şekilde, yani projedeki gibi kullandığını nereden bileceğiz? Bilemeyeceğiz. Sonrasında dükkanların içini genişletmek için kolon kesenleri nasıl tespit edip, nasıl şiddetle cezalandıracağız. Bunun kuralları yeterince yok ki. Varsa da uygulanamıyor. Sonrasında bir de kaçak yapıların imar affına girmesi; son noktayı koyuyor işte. Yönetimler, Türkiye’nin faylar ülkesi olduğunu, üretilen tüm bilgilerin ülke yararına olduğunu, insanına, canına, malına, ekonomiye, inşaatına, şehir planlamasına, çimentosuna, demirine ve üretimine, yasalarına yaraması gerektiğini bilmiyorlar mı? Şüphesiz ki biliyorlar. Yasal düzenlemeler yapıyorlar ama uymuyorlar. Bu düzenlemelerin çoğu kez göstermelik olduğunu ve uygulanmadığını, yaşadığımız ve 11 kenti yerle bir eden büyük deprem kanıtlıyor. Bu bilinmiyor muydu? Yani; uygulamada yasal süreçlere uyulmadığı, siyasi karar mercilerinde bunlara göz yumulduğu…
Bu nedir? Cehalettir. Kuralsızlıktır. Yanlış ve eksik yönetimdir. Ülkeyi mahveden bu düzensizlik, bu başıbozuk durum değişmelidir. Türkiye baştan sona yeniden inşa edilmelidir, 1923’ten sonraki gibi, büyük bir yurtseverlik, akıl ve bilim duygusuyla.
Hepimiz söz verelim;
Yaşananları artık unutmayacağız, unutturmayacağız.
Yorum Yazın
Facebook Yorum