Zaman nasıl geçiyor diye sormaya gerek yok, anlamamaya başladık. O kadar hızlı akıyor ki… Yetişemiyorsunuz…
Yine Cuma gelmiş…
İnanın bugüne kadar “yazı nerede?” dedirtmedim… Yazılarımı okuduğunuz gazetede patron dâhil, genel müdürler, genel yayın müdürleri, yazı işleri ve spor müdürleri değişti. Sorsanız kimler diye?
Sayamayacağım…
Çok olabilir ama bunu takip etmek veya çetelesini tutmak benim işim değil.
Söylemek istediğim; kimler geldi, kimler geçti ama bizdeki sorumluluk aynı kaldı…
En iyi şekilde yazı yazmama bakarım… Beğendikleri sürece yazarım. Benim ve gazete için kutsal olan köşeyi boşu boşuna değil, okunması, topluma yararlı bilgiler verebilmek ve gazetecinin gazetede olduğunu kanıtlamak için işgal ederim… Zaten okuyucuya olan saygımdan “artık bu işi bırakmalısın” diye düşündüğümde de, veda etmesini bilirim…
66’da bile sürekli kendimi yeniler, çağa ayak uydurmayı başarmayı da çalışırım…
Profesyonel olarak ilk göz ağrım Yeni Asır da rahmetli Cemil Devrim, Şevket Özçelik, Dinç Bilgin, Güngör Mengi, Çetin Gürel, Aydın Bilgin, Hürriyet’te Çetin Emeç, Nezih Demirkent, Ertuğrul Kale, Oktay Ekşi’den aldığımız terbiye bu…
ABD’li yazar Henry Clausen ne demiş biliyor musunuz? “Her başarılı insanın bir planı, her başarısız insanın bir mazereti vardır.”
Hiçbir zaman için mazeret sunmayanlardan olduğumdandır ki, bugünlere kadar dimdik ayakta kalmanın bir nedeni olsa gerek!.. Plan mı acaba? Bunu da bilemiyorum ama çalışmak ve işini sevmek diyebilirim.
Başarı dediğimizde, elbette kalıcı başarılardan söz ediyoruz… Yoksa günü kurtarmak olsaydı, biz ne günler, ne haftalar, ne de ayları birbiri ardına kurtarırdık… O zaman da asla kalıcı olamazdık!.. Kendimizi kurtaramazdık!
Yapacağınız ne iş olursa olsun, mutlaka başarılı olmanız için bu işi sevmeniz, sahip çıkmanız, ona dört elle sarılmanız ve aşkla bağlanmanız gerekir.
Yaşamın her alanında bu böyle değil midir?
Bakın; sanat, müzik, tıp, basın, kültür, spor… Dahası da var; başarıların arkasındaki gerçek gizli ama herkesin bildiğidir. Yapabilen, başaran günü değil, geleceğini kurtarır. Bunları yaparken de; anlı ak, başı dik, sicili tertemiz olmalıdır… Geride bıraktığı ayak izleri asla silinmemelidir…
Genelde spor dünyasının içinde olduğumuzdandır ki, ilgi alanımız hep burası oldu. Kısaca: Spor… O dünyanın içinde neler gördük, neleri yaşadık, kim bilir hangi olayları unuttuk!.. Ama gizli olanlar, bizde kalanlar çoğunluk!..
Şöyle bir gündem nedir diye düşünmeye başlasak, büyük çoğunluğun aklına Fenerbahçe’nin İstanbul’da Avrupa maçında yediği 3 gol, Galatasaray’ın deplasman beraberliği gelecek. Amatörlerin dünya ve Avrupa çapındaki başarıları mı? Geçin onları diyecekler. Medya da yazmıyor ki…
Ama spordaki gizli gündem nedir biliyor musunuz?
Seçimler…
Bugün voleybolda federasyona ait oteller, salonlar, tesisler varsa, ülkemiz dünya çapında başarılara imza atarak olimpiyatlarda kaçırdığımız madalya için ağlıyorsa bunun bir sebebi olmalıdır.
Basketbolda bu spora emek veren çilekeşler dizlerini dövüyorlarsa da, vardır bir hikmeti… Olimpiyatlarda alınan madalyalar… İnanın bunların hiç önemi yok. Şimdi herkes yeni başkanın peşinde “kim olacak, hangisine oy vereceğiz?” diye!
Önümüzdeki spor heyecanı federasyonların ertelenmiş genel kurulları olacak. Başarılı başkanlar aday oldukları takdirde devam edebilecek, bazıları da onca başarılı geçmişine karşın seçilemeyecek. Tu kaka edilecek, yerlerine yenileri gelecek… Veya tabiri caizse getirecekler…
Seçimlere az kaldı… Şimdi kulis zamanı… Spor teşkilatı ve kamuoyu tamamen bu seçimlere kilitlendi…
Diyebilirsiniz; “Bizim neden haberimiz yok?” Bilenler yanıt veriyor: “Bunlar kapalı kapılar ardındaki oyunlar. Bazılarınızın aklı ermez…”
Adaylar birbiri peşi sıra açıklamalar yaparak delegelerden oy isterken, çoğu çoktan Anadolu yollarına düştü, kapıları aşındırmaya başladı bile… Ömründe gitmediği şehirde, adını bilmediği kulübün, tanımadığı başkanına bir oy için ne diller döküyor, bir bilseniz…
Bunu da nereden çıkardın demeyin… Adım gibi biliyorum?
Delege olduğumdan…
Hiç görmediğim, adını bile duymadığım, tanışmadığım nice insanları bırakın… İşini yaptıktan sonra bir kez aramayanların bile, gece gündüz telefonumdan “Ağabey, başkanım, …... süper insandır ona oy ver. Çok güzel ekibi var” dedikleri dün gibi…
Arayanlara hep soruyorum: “Ekibinde kimler var?” diye…
Cevap nasıl biliyor musunuz? “Bilemiyorum. Daha açıklamadı!..”
Uyanıklar, çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaya kalkıyorlar…
Ünlü bir söz vardır ya; “Medine dilencisi” diye… Kusura bakmasınlar ama bazıları bu benzetmeye tıpatıp uyuyor!..
Federasyon Başkanları ve Yönetim Kurulları seçimleri yönetmeliği ne kadar doğrudur, yanlıştır. Açıklandığı günden bu yana tartışılır. Hele “üst üste iki yıl yarışmaya katılmak” esası da vardır ki, bunu anlayan anlar da…
Önemli olan şudur: “Sen iki yıl katıl, gerisi kolay…”
Bazı kendisini bir sonraki seçimde de garantiye almak isteyen başkan da oy almak için kulüp kurdurur, iki yıl yarışmalara sokar ve delege hakkı kazandırır…
Yeter ki; ondan olsun. Seçim kazansın.
Bazı kulüplere oy hakkı verirler. Kendisine oy kullanmasını sağlarlar. İşine gelmeyenleri es geçerek kullandırmazlar. İtiraz edeceksin, bu yasal hakkın. Ama karar alırlar: “İtiraz için şu kadar para yatıracaksın…”
Kulüpler parayı bulmuş mu ki, itiraza yatırsın!..
Bunu aşan kulüpler yok değil… Hemen karşı adaya giderek, “Oyum senin. İtiraz parasını yatır” der!..
Bir de yönetmelikte değişmeyen oylar vardır… Belirleyici rolü son sözü söyleyecek olan onlardır. Garanti oy!
Elbette onlar kimi isterse, seçim yüzde doksan garantide!..
Sonra da gel “Türk Sporu nasıl kurtulur?” diye sor…
“Özerk Federasyon Yapısı bugüne kadar Türk Sporuna ne kazandırdı?” diyecek olursanız da, cevabı inanın hiç kimse bilmiyor… Bilinen gerçek ise herkesin şikâyet ettiği… Geçmişi aradığı mı acaba?
Futbol, basketbol, son dönemde voleybolun popüler branşlar olarak öne çıkması ve bu spora ilginin artması seçimlere de yansıyor. Federasyon Başkanlarının görevleri fahri. Hiçbir ücret de almıyorlar. Derler ya “bedavaya hamallık…” Aslında öyle de değil…
“Seviyoruz, bu branşa yıllarca gönül verdik, hizmet edeceğiz” nutukları atarlarsa da inanın diyeceğim de!.. Dilim varmıyor başka şeyleri söylemeye…
Bir tarafımız gazetecilik haber yapma iştahı, diğer tarafımız da kulüp başkanlığı… Ayıkla pirincin taşını. “İki, tarafı b..lu değnek diye!” Aynen öyle…
Elbette şu anda en önemli yarış Türkiye Basketbol Federasyonu’nda. Eski milli basketbolcular ve eski federasyon başkanlarının yarışı kıran kırana olacağa benziyor. Şu anda tüm eleştirilere karşın başkanlık dönemini tamamlayan Hidayet Türkoğlu, ondan önceki başkan Harun Erdenay ve eski milli basketbolcu, Fransa’da başarıyla antrenörlük yapan Erman Kunter adaylıklarını açıklayan isimler oldu.
Diğer federasyonlarda da bir, iki, üç ve daha fazla adayların olduğu görülüyor. Son söz delegelerde ve sandıkta söylenecek… Seçimlerde, bir gün değil, bir saatte çok şeylerin değiştiğine tanık olduğumuz için kesin bir hükme varmak doğru olmaz… Sandığa giderken fikir değiştirenleri bırakın, sandığa oy verirken vazgeçenlere çok rastladığımız için hep aynı sözü söylüyoruz: “Bazen hiç vazgeçmem dediklerinden de vazgeçtiği oluyor insanın…”
Ne yapacaksınız ki; yaşamda var bunlar…
Aslında bizim felsefemiz; Che Guevara’nın sözü gibi: “Asla vazgeçme. Çünkü kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin!”
Yorum Yazın
Facebook Yorum