Sancısı, sıkıntısı günler öncesi başlamıştı.
Biraz geriye dönersek…
“Sakin Şehir” Seferihisar’da hizmete girecek Yaratıcı Yazarlık Merkezi ve Türkiye Sanat Çalıştayı için CHP’de hazırlıklar tamamlanmış, program yapılmıştı.
Sanat kuruluşları ve sanatçıların geleceği Seferihisar’a CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katılacaktı.
Partinin bilim-yönetim-kültür platformu organize etti.
Seferihisar Belediyesi’ne bildirildi.
Amaaa…
Program, ne CHP İzmir örgütüne…
Ne il başkanına…
Ne de Büyükşehir belediye başkanı söylenmedi, iletilmedi.
***
Genel Başkan İzmir’e gelecek…
Açılış yapacak, çalıştay başlatacak…
İl Başkanının haberi olmayacak!
Büyükşehir Belediye Başkanı da ilk ağızdan davete katılması istenmeyecekti!
Kusurun kabul edilecek yanı yoktu.
Dolayısıyla…
İl Başkanı Alattin Yüksel tepkisini gösterdi.
Nezaket, zarafet, görgü, teamül, parti ilkesi anlayışında böyle bir şey olamazdı.
İçi buruldu, burukluğunu bastırmaya çalıştı.
***
Hafta başı yani Pazartesi günü…
Hala kendine programla ilgili haber, bilgi verilmemişti.
Hani, iyi niyetle bakılsa…
Atlanmış, unutulmuş veya ihmal edilmiş denilebilirdi.
Ancak genel başkanın katılacağı bir etkinlikte mazeret ne olursa olsun geçerli değildi.
Yüksel haklıydı, kişilik meselesi yaptı.
Hem şahsı, hem makamı için.
Kararı verdi; istifa edecekti.
***
Bir süre telefonlarını kapadı. Yakın arkadaşı Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na kararını açıkladı.
Kesin kararlı olduğunu tekrarladı. Karara bir şekilde ortak olmasını istiyordu, çünkü il kongresinde omuz omuza mücadele etmiş, delegelerden birlikte oy istemişlerdi.
Kocaoğlu, “Yapma, etme” diyemedi.
Hak veriyordu, bu konuda parti genel merkezini suçlu görüyordu, şehirde de suçladıkları vardı.
Bir bomba patlayacak…
Tepkileri ne olacaktı?
Yaşanan tatsızlığı odk az kişi biliyor, dışarı sızmıyordu.
Belki bir sulh yolu bulunurdu.
Çok zor da olsa…
***
Salı günü Gazetecilik içgüdüsüyle Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’í aradım.
Organizasyonun neresindeydiler?
Ev sahibi olarak her iki başkanı bilgilendirmişler miydi?
Gayet net ve içtenlikli cevap verdi:
“ Düzenlemeyi biz yapmıyoruz. Sadece ev sahipliğimizi göstereceğiz. Tüm çağrılar ve program genel merkez tarafından yapıldı ve hatta organizasyonu gerçekleştiren Onur hocamız bizzat ilgileniyor. Yine de Başkanım Kocaoğlu’nun özel kalemi Levent Bey’e olayı aktardım. İl başkanımıza da ayrıca söyledim Sorumlu gösterilirsem çok üzülürüm.”
Dedi ama günah keçisi olmaktan kurtulamayacağını da biliyordu.
***
Aynı gün gerginlik iyice tırmandı.
Yüksel, Çanakkale’deki il başkanları toplantısına katılmadı, telefonlarını kapadı.
Kocağlu da tepkiliydi, “ Vatandaşıma büyük saygım olmasa…” diye önemli bir kararın çizgisine kadar geliyordu.
Duygusal davranmak istemiyordu ama kabul edemiyordu.
Güvendiği bir-iki dostuna “ Böyle bir yanlışın neresinden, kim nasıl tutar ki… Kişileri, örgütleri saymamaktır” diye yakınıyordu.
İstifayı da biliyor, gün geçmesini bekliyordu.
***
CHP il Başkanı fazla dayanamadı.
Ya içi şişerek, yaşananları unutacak genel başkanını karşılamaya gidecek, eşlik edecek, programlara katılacaktı…
Veya rahatlamak için ipleri koparacaktı.
Aldı kağıdı, kalemi eline.
Gerçeklerin üzerine örtü çekerek üslubuyla yazdı:
“ Tamamen yönetimsel düşünce farklılıkları, çalışma şeklinin uyuşmamamsı ve bu ortamda faydalı olamayacağım düşüncesiyle, istifamın kabulüne…”
***
Peki, bundan sonrası?
Yeni Başkan atanmadı, yönetim kendi içinden seçti.
Ancak ismin belirlenmesinde istifa eden Yüksel’in izi var.
Bu durumda yeni başkan Asuman Ali Güven, Genel Merkez’den ne kadar destek görecek?
Başkan Kocaoğlu’na karşı tutum ne olacak?
***
Sorular çok, cevaplar havada!
Yorum Yazın
Facebook Yorum