Kadınız. Bu dünyada söyleyecek çok sözümüz var. Büyük yazarlardan, düşünürlerden, en çok da kendi coğrafyamızın mücadeleci kadınlarından aldığımız umudumuz var.
İşgal döneminde Sultanahmet Meydanı’nda Halide Edip Adıvar’ın yaptığı konuşmayı hatırlıyoruz. Kadın mücadelesinin öncüsü Nezihe Muhiddin’in direnişini biliyoruz. İlk kez olimpiyatlara katılan kadın eskrimcimizin Hitler’in görüşme talebini reddetmesinin onurunu taşıyoruz. Daha daha niceleri var, bu yolda giden.
8 Mart 1857’de New York’ta grev başlatan tekstil işçisi kadınlar, Dünya Kadınlar Günü’nün, diğer adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tohumunu attıklarını tahmin edemezlerdi. Amaçları, 16 saat olan günlük çalışma süresinin 10 saate indirilmesi ve ücret artışı sağlamaktı. Yani, bu özel günün ortaya çıkışı, çalışan kadınların hak arayış çabalarına dayanıyor. Peki, aradan 164 yıl geçtikten sonra ülkemiz çalışma hayatında durum nedir? Türkiye, Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda maalesef üç sıra daha kaybederek 156 ülke arasında 133’üncü sıraya geriledi. 2021 sonunda kadınların işgücüne katılım oranı 4,5, istihdam oranı ise ),7 olmuş. Pandemi döneminde kadınların istihdama katılımının en fazla düştüğü ülkelerden biri de Türkiye. Kadınlara yapılan korkunç davranışlardan, kadınların yaşadığı eziyetlerden, işkencelerden ve cinayetlerden burada söz etmek bile istemiyorum. Biliyoruz bu çok karanlık tabloyu ve kahroluyoruz.
Halbuki kadının insan hakları şunlardır:
* Kadının evlilikle ilgili hakları: İstediği kişiyle evlenme hakkı, eşit miras hakkı, evlilik içinde ilişkiyi reddetme hakkı, şiddete maruz kalmama hakkı, kendi malına sahip olma hakkı, resmi nikâh hakkı.
* Kadının boşanma ile ilgili hakları: Ev tutarak ayrı yaşama hakkı, boşanmak için mahkemeye başvurma hakkı, çocuklarının velayetini alma hakkı, nafaka alma hakkı, kendi malını beraberinde götürme hakkı.
* Kadının bedensel hakları: Kendi cinselliğini yaşama hakkı; tecavüzsüz, tacizsiz, enseste maruz kalmadan yaşama hakkı; doğum kontrolünü kullanma veya kullanmama hakkı; sağlıklı yaşama hakkı; kadının bedeninin yalnızca kendine ait olması hakkı.
* Kadının kamu yaşamındaki hakları: İstediği zaman kocasından izin almadan, istediği işte çalışma hakkı, eşit ücret hakkı, eşit eğitim hakkı, kendi istediği partiye oy verme hakkı, siyasi partiye katılma hakkı, ev kadını veya tarımda aile işçisi olarak çalışsa bile sigortalı olma hakkı, dini yaşama katılma ya da katılmama hakkı.
Kadınlar en yakın zannettikleri insanlardan eziyet görüyorlar, ne yazık ki. Dünyanın her yerinde içtenliğin, sahiciliğin, karşılıksız sevginin, yalınlığın yayılması kadınlarla oluyor halbuki. Sakın kadının “anne ve eş sıfatıyla toplumda ulvi bir konuma sahip olduğunu” söyleyenlere; kadına “kadın” demekten korkanlara, kadına “bayan” ya da “hanım kardeşlerimiz” diye seslenenlere inanmayın. Kadın, sadece “kadın” olarak yeterince değerlidir.
Kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü ise önce kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil bir kişilik olarak görmelidir. Haklarını bilmelidir. Mücadele etmelidir. Hemcinsleriyle ve onları destekleyen karşı cinsle bu yolda kol kola girmelidir.
Dünyada şu anda savaş, tehdit, baskı ve korku arasında büyük bir bilinmezlik içinde yürüyoruz. Her şey kötüye giderken, en çok kadınların hayatı zorlaşıyor. Bizler ise her şeye, tüm zorluklara rağmen, eşitlik için, haklarımız için hep mücadeleye devam edeceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği için, İstanbul Sözleşmesi için, yasaklara, baskıya ve karşı devrime rağmen direnişi sürdüreceğiz. En çok da laiklikte ısrarcı olduğumuz için, Atatürk’ün devrim ilkelerinden vazgeçmediğimiz için devam edeceğiz.
Kadınların gücü biz kadınlara yeter de artar bile!
Son söz olarak:
“Çoğu zaman insanlar güçlerinden, aslında güçleri olmadığını düşünerek vazgeçerler. En zoru; harekete geçme kararıdır, geri kalan ise sadece kararlılık meselesidir.”
Yorum Yazın
Facebook Yorum