Dünya Emekçi Kadınlar Günü; kadınların cinsiyet ayrımcılığına karşı başkaldırısının adıdır. Yıllar önce “eşit işe eşit ücret” sloganıyla, kötü çalışma koşullarına karşı, ölümü göze alarak mücadele başlatan kadınlar, başlattıkları o yolculuğun kahramanı olmaya bugün de devam etmektedirler. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü; kadınların sosyal, ekonomik ve politik haklarına vurgu yaparak, eşitlik ve adalet taleplerini dile getirdikleri çok anlamlı bir gün olarak kabul edilir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü; Türkiye’ de ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programı kapsamında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresinin yapıldığı 1975 yılı ve onu izleyen yıllarda ise kutlamalar daha da yaygınlaştı.
Türk kadını, 1926 yılında Medeni Yasa’nın kabulü ile birlikte çağdaş haklardan yararlanmaya başlamış,1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1934’de de milletvekilliği seçme ve seçilme hakkını elde ederek siyasal haklarına kavuşmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunda kadınların statüsünü güçlendirmeyi amaçlayarak çok çeşitli reformlara öncülük etmiştir.1934 yılında gerçekleşen yerel seçimlerde Türk kadınları, dünya genelinde bir ilki gerçekleştirerek seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Bu adım, Türk kadınlarının sosyal ve politik katılımlarını artırarak onları toplumsal hayatta çok daha etkin kılmıştır.
Atatürk'ün "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" sözüyle vurguladığı gibi, kadınlar da toplumsal kurtuluşun önemli bir parçası olarak görülmelidir. Atatürk'ün bu öncü adımı, Türk kadınlarının diğer ülkelerdeki kadınlarla eşit haklara sahip olmalarına yönelik bir örnek teşkil etmiştir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü; sadece kutlamalara odaklanan bir gün değil, aynı zamanda kadın haklarının ilerlemesi için çaba sarf edilmesi gereken bir simgedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele devam etmeli ve kadınların her alanda daha fazla temsil edilmesi sağlanmalıdır. Bu, Atatürk'ün mirasını sürdürmek ve kadın haklarına olan bağlılığını göstermek anlamına gelir.
Hepimiz haklarımızı ararken; çeşitli şiddet uygulamalarına, kadınları katleden “yaratıkların” iyi halden dışarı salınmasına, her konuda cezasızlığın yerleşmesine, çocuk evliliklerinin çoğalmasına, kadınların eğitimden ve istihdamdan çekilmeleri ile siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamdan dışlanmalarına ve hatta hak-hukuk-adalet arayışımızda nice olumsuzluğa engel olabiliyor muyuz? Bunların çoğu, kadın-erkek eşitliğinin, bir demokrasi sorunu olduğunu anlayamayan düşünceden kaynaklanmaktadır. Hepimizin esas amacı ise cinsiyet eşitliğidir, kadınıyla erkeğiyle birbirini tamamlayarak yan yana yaşayan, kararları birlikte alabilen, birlikte üretip, düşünceleri birlikte eyleme geçiren bir toplum olabilmektir.
Toplumsal ilişkilerin geleneksel yapısına müdahaleyi gerektiren bu hedef; güçlü bir iradeyi gerektirmektedir. Kendi haline bırakılacak bir süreç değildir. Maddi kaynak da gerektirmektedir. Sonuçta kadın ve erkeğin karar alma sürecine eşit katılımı sağlanmalı ve her süreçte her cinsin eşit saygı görmesi hedeflenmelidir.
Sorunlara çözümler bulmanın ilk adımı ise; toplumda bu konularda "farkındalık" yaratabilmektir. Öncelikle birey olmayı öğrenmek gereklidir. Sonuçta; ne zaman ki bir kadını "kişilik" olarak görürsek, işte o zaman uygar bir toplum oluruz. Atatürk'ün "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" sözüyle vurguladığı gibi, kadınlar da toplumsal kurtuluşun önemli bir parçası olarak görülmelidir. Sanatta kültürde, bilimde, sporda, siyasette, ekonomide, edebiyatta ve her yerde kadınlar vardır. En güzel ve en değerli yerlerde cesur, başarılı, dayanıklı, yaratıcı, akıllı, duyarlı kadınlar tarih boyunca hep olacaklardır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum