29 Ekim 1923 ve 29 Ekim 2023 dile kolay tam yüz yıl. Onurla, kıvançla.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılını büyük bir heyecan ve şevkle kutluyoruz. Kutlamalar, günler önce başladı ve daha devam ediyor. Kolay kazanılmadı. Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı, bir milletin kararlı duruşu, gövdesini kurşunlara siper etmesi ile kazanıldı Cumhuriyet.
Cumhuriyet; dirilişin sembolü, Şanlı Kurtuluş Savaşı’mızın meyvesidir. ‘Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu’ yönetim şeklidir Cumhuriyet.
Mustafa Kemal Atatürk bir gezisinde, köylü vatandaş yanına yaklaşıp soruyor ‘Paşam nedir bu Cumhuriyet’. “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diye cevaplıyor. Bu cevabı yaşatmak görevlerin en yücesidir.
“Kimsesizlerin kimsesi” olmak, insani duyguların en yücesidir. İnsan olmanın da gereğidir. Ne kaparım değil ne katabilirim diye düşünenlerin yönetim şeklidir Cumhuriyet.
Kurtuluş savaşından çıkan Türkiye’de o dönemde yapılan sanayi yatırımlarını, demiryolu ağını, çağdaşlaşma hareketlerini düşündüğümüzde Cumhuriyet’in kazanımlarını görürüz.
Dünya sömürgeciliğin, sömürünün hâkim olduğu bir süreci yaşıyor. Ülkeler birbirleri ile dost geçinirken birden savaşa sürükleniyorlar. Silah üreticileri pazar arayışında. İnsani düşünüldüğünde ülkelerin silahlanmaya harcadıkları para ile dünyadaki tüm yoksulluk bitirilebilir aslında. İktidar savaşları, kardeşi kardeşe düşürmek yoksul ülkeler üzerinde oynanıyor. Sudan gibi açlığın kol gezdiği ülkelerdeki iç savaşlar düşündürücü değil mi?
Ve 7 Ekim’de Hamas’ın birçok masum insanın ölümüne yol açan saldırı ile başlayan ve emperyalistlerin insanı öldürme özgürlüğü hakkı verilen Binyamin Netanyahu hükümetinin insanlık dışı eylemleri. Hamas’ı yok etme bahanesi ile yayılmacı politikasını bütün dünyayı diken üstüne çekti. 120 üyeli İsrail meclisinde 32 sandalyeye sahip Netanyahu, ABD, Birleşik Krallık ve Avrupa’dan çok ülkenin verdiği destekle azıttı.
Netanyahu’nun kurduğu savaş kabinesi ile uluslararası insancıl hukuka ve hatta savaş kurallarına bile uymayan eylemlerine insan hakları savunucusu ABD ve batının ses çıkarmaması insanlığın bittiğinin resmidir.
Hamas’ın hava kuvvetleri yokken, silah ve ekonomik gücü yetersizken, Kassam Tugaylarının 7 Ekim sabahı başlattığı “Aksa Tufanı” eylemini hala anlayabilmiş değilim. Kafamdaki deli soruların cevaplarını arıyorum.
Bir insan olarak Netanyahu’nun “Yeşaya kehanetini göreceğiz”, Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın oğlu Donald Trump Jr’nin Hamas'ın durdurulması için atom bombası kullanılması çağrısında bulunmasını içime sindiremiyorum. Medeniliği ile insan hakları savunuculuğu ile övünen batı bunu nasıl içine sindirebiliyor?
Netanyahu’nun “Yeşaya kehanetini göreceğiz” sözleri bütün Ortadoğu için büyük bir tehdittir.
Yeşaya kehaneti ne anlama geliyor?
"Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin’ (Yeşaya 60:18).”
Yeşaya kitabındaki son 27 konu, Tanrı'nın ihtişamı altında' İsrail ulusuna ait 'yeni bir krallık kurulacağı' kehanetinde bulunuyor.
Ve bu krallığı Emperyalist devletlerin desteği ile kurmaya çalışıyor. Dilerim aptallık edip de Türkiye’yi bu krallığın içinde düşünmüyorlardır. Bu ülkenin insanlarının birlik ve beraberliği onları da ağababalarını da yok edecek güçtedir.
Orta Doğu'da olup bitenler çok ciddi. Burada kimin hatalı olduğu tartışmasını bitirmiştir. Bu bir savaş değil, bu savaşla hiçbir ilgisi olmayan ama kurban olan binlerce çocuğun, kadının, yaşlının ölümüne yol açan bir soykırımdır. Gazze yerle bir edildi. Bütün dünya buna seyirci kalıyor. İnsan bazen ‘kopacaksa kopsun kıyamet’ diyor.
Bütün bunları gördükçe Cumhuriyetin kazanımlarının değerini anlayabiliyor muyuz? Asıl mesele bu.
Yorum Yazın
Facebook Yorum