SANCAR MARUFLU
Bugün; 1 Mayıs. İşçinin, Emekçinin ve tüm çalışanların bayramı. Bugün, Devletin de onayıyla, resmi anlamda, tüm yurtta kutlanılacak olan “Emek ve Emekçi Dayanışma Günü”nü gönülden kutluyorum.
1 Mayıs’ın anlam ve önemine uygun bir biçimde ve gerçekten bir bayram havasında yaşanmasını diliyorum. Özellikle çalışan emekçi halkımız, çoluğuyla çocuğuyla bu mutlu günü yaşamalıdır. Hiçbir müdahele ve engel olmaksızın, tüm dünyada olduğu gibi, Bizim memleketimizin kentlerinde de “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı, coşkuyla kutlanmalıdır. Bugün; en başta İzmir ve İstanbul olmak üzere, tüm yurtta; İzmir’de Gündoğdu meydanında ve Türkiye’mizin her yanında, Saat: 14.00’den itibaren başlayacak etkinliklerde, 1 Mayıs’ın kitlesel anlamda kutlanması için gerekli tüm çaba gösterilmelidir. Sancar Maruflu olarak Ben; 34 kişinin hayatını kaybettiği ve 136 kişinin yaralandığı 40 yıl öncesinin, 1977 yılının 1 Mayıs’ını daima acıyla, hüzünle hatırlarım. 1 Mayıs 1977’de 28 yaşındaydım. Evliydim. Eşim Ayla, oğlum Cevat Ziya’ya hamileydi. İstanbul Halıcıoğlu Levazım Okulu’nda 141’nci dönemin Yedek Subay Eğitimini görüyordum. 1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramını kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişinin içinde, hafta sonu izinlisi olarak bende vardım. DİSK`in üstlendiği organizasyon sorumluluğunda Taksim Meydanını en az 800 bin kişi doldurmuştu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştı. Güneş batmak üzereydi. Saat: 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Taksim Meydanına bakan Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde, birbirlerini ezercesine kaçışmaya başladı, Etap Marmara Otelinin (Şimdiki The Marmara Oteli) üst katlarından açılan ateş devam ediyordu. İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken Polis panzerleri de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşuna doğru itmeye başladılar. Kalabalığa ateş açılıyordu fakat şaşkın ve kontrolsuz durumdaki polis, ateş açanlara değil, kalabalığın üstüne doğru adeta saldırıyordu. Bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşundan aşağıya doğru kaçmaya çalışan kalabalığı daha da korkutmak için sürekli silahlar patlıyordu. İnsanlar panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam ediyordu. 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. Yaralıların çoğu sakat kaldılar. Şimdilerde engelli ve özürlü olarak dolaşıyorlar. Ölenlerin çoğu Kazancı Yokuşu'nun başında, kasıtlı olarak park edilmiş o kamyon yüzünden sıkışarak ölmüşlerdi. Beni amcamın oğlu Vala (Sidar) ağabeyim Sıraselviler caddesinden arabasıyla alıp, olay mahallinden uzaklaştırdı. O geceyi uykusuz geçirdikten sonra 2 Mayıs sabahı Saat: 06.00’da birliğime teslim edildim. 470 kişi gözaltına alınmıştı. Fakat hiçbirinin olayla ilgisi ve bağlantısı kurulamadı. Ateşi kimin açtığı ve nasıl geliştiği tam olarak belirlenmedi. Sular idaresinin çatısından ve otel odalarından ateş açanlar bulunamadı. Resmi olarak kanıtlanamayan bilgilere göre olayın planlayıcısı CIA, Etap Marmara Oteli'ni bir gün önceden boşaltıp buraya CIA ajanlarını yerleştirmiştir. Olaydan sonra bu ajanlar ülke dışına çıkarılıp otel kayıtları yok edilmiştir. Kontrgerilla tarafından askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı ve MİT tarafından Başbakan Süleyman Demirel'e de bir rapor olarak sunulunca ve 29 Mayıs 1977'de muhalefet lideri Bülent Ecevit'e de İzmir Çiğli Hava Meydanında suikast düzenlenince, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı re'sen emekliye sevkedilmişti. Aradan 40 koca yıl geçmesine karşın, olay hala örtbas edilmiş durumdadır. Hala aydınlanmamıştır. Bu hafta Cuma günü 5 Mayıs. Cuma gece yarısından şafak vaktine kadar İzmir ve Ege Bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin kuzeyden güneye, doğudan batıya her yerinde mutlaka “Hıdırellez” denilen gelenek yaşanacak. İzmir’in ve ilçelerinin tüm mesire yerlerinde; özellikle Kültürpark’ta Karşıyaka Bayraklı Altınyol Turgut Özal Rekreasyon sahilinde ve İzmir Kordonboyu’nda özellikle Roman hemşehrilerimizin önderliğinde “Hıdırellez” şenlikleri yaşanacak. Bazı etkinlikler ise bağlı olunulan yerel yönetimlerce organize şenlikler şeklinde kutlanacak. 6 yaşımdan itibaren yaşayıp gördüklerimi biraz bulanıkta olsa çok iyi hatırlarım. İzmir’in farklı bölgelerinde çok farklı Hıdırellez günleri ve geceleri yaşadım. Hala da yaşıyorum. Hıdırellez’lerin en önemli “olmazsa olmazı” geleneksel olarak yakılan ve alevlerinin üzerinden “dilekler tutularak” atlanılan “Hıdırellez Ateşleri”dir. Sokak aralarında gelişigüzel yakılan Hıdırellez Ateşleri yüzünden yaşanılan ölümlü ve yaralanmalı kazalar, 4-5 evi yakıp, yok eden yangınlar da görüp, yaşadım. Çok üzüldüm. Yaşadığım çok keyifli, çok eğlenceli, fasıllı, oryantalli, harmandalılı, zeybekli Hıdırellez günleri ise hep aklımdadır. İzmir’de ki Roman Dernekleriyle aram oldukça iyidir. Kültürpark’da her yıl 6 Mayıs’larda tertipledikleri yemeli, içmeli, mangallı, ızgaralı Hıdırellez Şenliklerine her yıl mutlaka katıldığım gibi, önümüzdeki Cumartesi günü de bir ara gidip hıdırellezi onlarla paylaşacağım. Temennim; Hızır’la İlyas’ın buluşma alanı olduğuna inanılan deniz kıyılarımıza, halkımızın kağıtlara yazarak bıraktıkları tüm yazılı umutların gerçekleşmesidir. İnsanlarımızın dileklerinin yerine gelmesidir. Yoksul ve mağdur insanlarımızın bu vesileyle yüzlerinin gülebilmesidir. İnşallah dilekler tutar, herkes mutlu olur. Ben ve benim gibi radikal düşünenler için; 5 Mayıs’ı, 6 Mayıs’a bağlayan Mayıs günleri; “acı-hüzün ve öfke” günleridir. 45 yıl önce 1972’nin 5 Mayıs sabahına karşı yaşanılan “Üç Fidanlar” dediğimiz Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın usulsüz kurulmuş “devşirme sıkıyönetim mahkemelerinde” usulsüz alınmış kararlarla asılarak katledilmiş olmaları onların “68’li arkadaşları” olarak Bizleri hep üzmüştür, kahretmiştir. Bizler uzun süre “6 Mayıs’ları bir öfke ve nefret günü” olarak kabullenmiştik. Deniz, Yusuf ve Hüseyin arkadaşlarımızı, yok yere astırtan darbeci zihniyet; infaz gününü sanki özellikle herkesin bir kutlama günü olan 6 Mayıs Hıdırellez sabahına rastlatmıştır. Bunu bugünlerde de asla içlerimize sindirmiş değiliz. 45 yıl öncesinin ilerici ve aydınlanmacı gençleri olan “Üç Fidanların” da içinde bulunduğu biz “68’liler Grupları”, önceleri bu durumu asla kabullenemedik. Ancak şimdilerde bu değerlerimize bazı Belediyelerimizin sahip çıkmaları nedeniyle biraz daha sakinleşmiş durumdayız. Başkanlık döneminde Buca’da “Üç Fidanlar Anıtı”nı açan Buca’nın eski Belediye Başkanı Ercan Tatı ile Belediye Meclisine, anma etkinliklerini her yıl sürdüren Başkan Levent Piriştina ve ekibine, Bayraklı’da Heykeltraş Ekin Erman’a “3 fidanları” kompoze eden görkemli ve çok anlamlı bir “Üç Fidanlar Anıt Heykeli” yaptırtan Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ ile Belediye Meclisine, Yine Karşıyaka’ya da bir Anıt kazandırmış eski Başkan Cevat Durak’a ve meclis üyelerine teşekkür ve şükranlarımızı daima yansıtıyoruz. Artık; Hıdırellezleri acı, hüzün ve buruklukla izlemek yerine, bu değerlerimizi de anarak yaşıyoruz. Ben; Dinine saygılı bir solcuyum. Kuran’da “Kehf suresi”nde Musa ile bir gencin kıssasının anlatıldığını hep okurum. Açıkça belirtilmemişse de belirtilen Hızır, ”Deniz” olarak yorumlanır. Hıdırellez ise “İki Deniz’in yani Denizlerin” buluşmasıdır. Artık anladık ki; meğer darbeciler bizlere kötülük yerine, hiç düşünmeden iyilik yapmışlar. Biz 68’lilerin Kahramanı Deniz’i ve yol arkadaşlarını hıdırellezde buluşturmuşlar. Biz ve arkadaşlarımız her 6 Mayıs ta Deniz Gezmiş’in şahsında tüm devrimci şehitlerimizi anıyoruz. Anacağız. Onları Hıdırellez geleneğiyle birlikte yaşatacağız. Hıdırellez'in <Unesco'nun 'İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi>’ne alınması amacıyla 2010 yılında başlatılan çalışmalara 68’liler olarak bizler de bu amaçla hep destek verdik. Hızır ve Hıdırellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları Hıdırellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğunu iddia ederler. Hıdırellez Bayramı’nı ve Hızır (Deniz) düşünüşünü tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. Çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar, hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı doğasal döngüler için sevinç, bugün hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; Bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St. Georges Günü olarak kutlamaktadırlar. Deniz Gezmiş ve Arkadaşları Ezilmiş, sömürülmüş, fakir ve yoksul insanların mutluluğu için kendilerini feda etmişlerdir. Hıdırellez gibi bir günde onları da anmak biz 68’liler için onur ve gurur vesilesidir. Ruhları şad olsun. Işıklar içinde yatsınlar. Yıllar öncesinde “Demokrat İzmir Gazetesi”nde ve Milliyet’de Muhabirlik yaparken Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen 1 Mayıs’lar dahil tüm İzmir Mitingleri Efsanevi Büyük Efes Oteli’nin Cumhuriyet Meydanına bakan tarihi Çatı Barından izlenilirdi. İzmir’in efsane gazeteci, yazarları Özdemir Hazar, İsmail Sivri, Nihat Paykoç, Muammer Övünç, Jarfi Yener, Besim Akımsar, Akın Simav, Şeref Üsküp, Burhan Esen, Kaya Çelikkanat, Osman Özden, Çetin Gürel, Öcal Uluç, Çetin Esen Kaftan, Haluk Cansın gibi değerlerimiz ile Arif Kayıra, Prof. Dr. Yusuf Vardar, Abdurrahman Özener, Erdoğan Tözge, Esin Özgener, Seli Kibar, Muhittin Ekiz, Özdemir Arnas, Ruba Kanber, Mazhar Zorlu, Haşmet Uslu gibi sayısız ünlü İzmir’lilerin uğrak mekanı her akşam güneş battıktan sonra Büyük Efes Oteli’nin Çatı Barı olurdu. Aradan yıllar geçti. Şimdilerde her şey değişmiş. Artık geçmişe özlem duymanında bir anlamı yok. Zaten 20-30 yıl öncesinin ekabir isimleri de artık hayatta değiller. Geride bırakmakta olduğumuz hafta içinde başta Swiss Otel Büyük Efes olmak üzere her yerde enginar yemekleri yapılıyor ve yeniliyor. Urla’da bir <Enginar Festivali> daha yaşandı. Ben enginarın her çeşidini Rahmetli Anneannemin mutfağından tanıdım. Annemde Anneannemden öğrendiği enginar yemeklerini uzun yıllar başarıyla yaptı. Anneannem de, Annem de iyi ve kaliteli yemek yaparlardı. İyi ekilip bakıldığı takdirde 4-5 yıl meyve veren enginarın ehlisi şahanedir. Çevresine de cömertçe tohum saçtığı için, yeniler eskilerin yerini alır. Akdeniz yemeklerinin en lezzetlisi Enginar’dır. Rahmetli Enginarolog Ziraat Y.Mühendisi Atıf Atilla Ege’de ve İzmir’de Enginar Tarımının önderidir. Atıf Atilla, iyi enginar yemeği için iyi zeytinyağı ve iyi soğan gerekir derdi. Bana göre İzmir’de en iyi enginar yemeklerini Karşıyaka Nergiz’de ki lokantalarında, Mustafa ve Birkan Usta’lar yapar. Unutmayalım Enginar nadide bir çiçektir. 1 Mayıs’ların geleneksel çiçeği nasıl kırmızı karanfil’se, Bahar’ın ve hıdırellez’in çiçeği de “enginar çiçeği”dir. Her ikisinin de kıymetini ve değerini iyi bilelim.
Yorum Yazın
Facebook Yorum