Basın dünyamıza ilk adımımı attığım 1948’den bu yana; SPOR konusunu ele aldığımda tüm spor dallarına dair araştırmalarımı ve görüşlerimi yazarım. Bunların içinde futbol öncelik taşımaz. Amma; buna rağmen, başta futbol olduğu halde; bir çok dalda uzman olmak için kurslara gittim. Bugün özellikle kamu oyunun çoğunun izlediği 21/Şubat/1959’da başlayan Süper Ligle ilgili notlarım var.
İlk sözüm tarihi yöneticilerinin içinde dostlarım olan Beşiktaş’ın Avrupa Kupasına 10 yabancı ve bir kaleci Türkle çıktığı takımı, sonuç ne olursa olsun, yüreğimi sızlattı. Sabah Gazetesi’nin manşeti şöyle idi: Yabancılar sahada Türkler kulübede. Maçta Avrupa’nın sirk anlayışı ile rakip takım da öyle idi. Oyunu Avrupa’daki iki dünya karmasının maçı olarak algıladım. Bu konunun sonucu bellidir. Türk Milli Takımı sıralamada 41’nciliğe düşmüştür. Önemli sorunun mutlaka ülke futbolu adına halledilmesi şart diye düşünüyorum. Bu görüşümden de vaz geçmeyeceğim.
Gelelim yerli, yabacı antrenörlerin eğittiği takımlarımıza. Eski adıyla Dolmabahçe Stadı’nda izlediğim takımlarda seçilmiş penaltı atıcıları vardı. O günlerde pek penaltı kaçıranı görmedim. Bugünlerin liglerine bakın, en önemli anlarda kaçan penaltılar görüyoruz. Penaltı atıcılarının özel bir yapıları, psikolojik sağlamlıkları olması ve rakip kalecilerin bantlarını önceden izlemiş olmaları lazım. Canı isteyen penaltı atarsa goller de boşa gider, puanlar da.
Yeni sezon Trabzon’un da katılmaya uğraştığı 4 büyüklerde futbol umut verici gibi, milli takım için alınan yabancı antrenör kararında da önemli olan arkasındaki ekiptir. Bizi çok üzen son 6-1’lik maç, kondisyonu iyi olanın, çok koşabilenin kazanacağını açıkça gösterdi. Milyonların izlediği daha doğrusu sevinmek istediği başta milli maçları görmek istiyorsak; ilk defa takımlarda bizim liglerimizde yer alan çocuklarımıza daha fazla yer vermeliyiz. Bakın, Tokyo Olimpiyatlarında tüm dallarda onlar neler yaptılar.
Yorum Yazın
Facebook Yorum