Son günlerde İzmir’de en çok tartışılan ve sahiplenilen konu Kültürpark. Kültürpark, emperyalist düşmanın, milli mücadele sonrası İzmir’den kaçarken yakıp, yıktığı bir alanda kurulmuş bir “Atatürk Cumhuriyeti” eseridir. Kültürpark ile ilgili çok şey yazıldı ve yazılıyor. Benim bugün burada yapacağım saptama; Kültürpark’ın 93 yıllık Cumhuriyetimizle olan bağlantısını anlatmaktır. İsviçre, ABD, Fransa, Meksika ve Çin’le birlikte dünyanın en yaşlı Cumhuriyetlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1923 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan ve 1960 Darbesi sonunda Demokrat Parti iktidarının 27 Mayıs darbesi ile sonlandırılmasına kadar geçen ilk 37 yılı tam anlamıyla “devrim ve kalkınma” sürecidir. Ülke ve toplumun alınyazısını değiştirmek amacıyla katlanılan, yeni plan ve projelerle başarılan özgeçişlerin sınırları sonsuzdur. Yollar, barajlar, köprüler, devlet binaları, okullar, tesisler yapılıp üniversiteler açılmış... Ülkenin her tarafı demir ağlarla örülmüş, el zanaatları endüstriye, köylü yığınları kent kimliğine büründürülmüştür. Başlanan noktadan, gelinen düzeye karşılaştırmalı bakıldığında, her şey mucize gibidir. Türkiye’miz Osmanlı’nın karanlığını terk edip Atatürk’ün Önderliğinde dev lambasından çıkmış, Cumhuriyetin aydınlığıyla birlikte çağdaş uygarlık düzeyine, çok partili sistem ve demokratik kalkınma ile de sosyal barış yoluna girmiştir. Yazık ki, her şeyi büyük başarılar kaydederek kendisi üretmek zorunda kalan Cumhuriyetimiz, yarım asırı bulan ikinci döneminin uzun yürüyüşünü, demokrasiyi engelleyen müdaheleler ve darbeler yoluyla yapmak zorunda bırakılmıştır. Türkiye’miz şu anda içinde bulunduğumuz ve büyük değişimler kaydedilerek yaşanılan bu sürece çok büyük engellerle ve sıkıntılarla varmıştır. 15 Temmuz Kalkışması da bu sürecin bir devamıdır. İşte; Kültürpark ve dünyaya açılan penceresi İzmir Fuarı, her yıl ki düzenlenmesiyle İzmir’e ve Türkiye’ye bir hakikatler zinciri olan tarihsel geçmişimizi halkalar halinde yansıtmaktadır. İzmir Enternasyonal Fuarı’nın düzenlendiği 80 yıllık “Kültürpark”ımız son günlerde sahiplenildiği kadar hiçbir döneminde böylesine sahiplenilmedi. Ayrıca tartışmalara konu olmadı. “1923 İzmir İktisat Kongresi”nin bir sembolü olan “İzmir Fuarı”, enternasyonal kimliğini de ulusal ve yerel kimliğini de 1936 yılından itibaren Kültürpark içinde ki düzenlenmesiyle kazanmıştır. Yanmış ve yıkılmış bir alanın temizlenmesiyle kurulan Kültürpark’ın yaratıcısı O dönemin Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz’dur. Dr. Behçet Uz, Cumhuriyetimizin ilk 37 yılı içinde devlet ve halk hizmetlerinde aktif roller üstlenmiş emsalsiz bir vatan mücahididir. Milli Mücadele yıllarında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği buyruk gereği arkadaşlarıyla birlikte bir çocuk hekimi olarak İzmir’deki Müslüman Türk halkın sağlık sorunlarıyla ilgilenmek üzere görevlendirilmiştir. 11 Eylül 1922 günü yüz yüze konuştuğu Gazi Paşa’nın talimatlarıyla <İzmir’in yeniden yaratılması> görevini üstlenmiştir. 1923 İzmir İktisat Kongresine amele grupları temsilcisi olarak katılmıştır. Emperyalist düşmanın yakıp yıktığı Milli Mücadele sonrasının İzmir’ini yepyeni bir şehircilik anlayışıyla yeniden düzenlemiştir. 9,5 yılı Belediye Başkanlığı olmak üzere 15,5 yıl süren belediyecilik döneminden sonra yine Gazi Paşa’nın çağrısıyla Denizli ve İzmir Milletvekilliklerinde bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı sırasında Türkiye’nin “İlk Sağlık Şurasını” toplamıştır. Yıllar sonra Çin Devrim Lideri Mao’nun bile örnek alıp uyguladığı ilk <ulusal ve yerel sağlık stratejilerinin> mimarı Dr. Behçet Uz’dur. Ticaret Bakanlığı sırasında Türkiye’nin ilk <ticari rejim planlamasını> gerçekleştirmiş, ekmek üretimine kalıcı ve standart yöntemler getirmiştir. “Artık hiç kimse halkın namusu olan ekmekle oynayamayacaktır...” sözcüğü Dr. Behçet Uz’a aittir. Milletvekillikleri ve Bakanlıkları sırasında memleketin her tarafına ayırım yapmadan hizmet götürmüştür. Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Necati, Vasıf Çınar, Hasan Ali Yücel, Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu, Hasan Saka, Recep Peker, Nuri Conker, Kazım Dirik, Tevfik Rüştü Aras ve Dr. Mustafa Bengisu gibi sayılı Cumhuriyet mücahitlerinden biridir Dr. Behçet Uz... Verem başta olmak üzere Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’ye özgü tüm hastalıkların bertaraf edilmesini sağlamıştır. Çok sevdiği kızı Mübeşşir’i geçirdiği verem hastalığı sonucunda 14 yaşında kalp romatizmasından kaybedince kahrından kendisini tamamen vatan millet, <halk> hizmetine vermiştir. 27 Mayıs darbesi sonucunda, sanki hizmetlerinin mükafatı olarak Yassıada ve Kayseri zindanlarında ağırlanmıştır. Umumi af sonrasında döndüğü İzmir’de çok büyük ekonomik sıkıntılar içine düşmüş olmasına rağmen; yılmamış, var gücüyle çalışarak İzmir’e BEÇ adını taşıyan ilk alışveriş merkezini ve şimdilerde Bornova Anadolu Lisesi olan <İzmir Koleji>’ni kazandırmıştır. Verem, kanser gibi hastalıklarla mücadele çalışmalarına fiilen katılarak “Kanserle, Veremle Mücadele Cemiyetleri”nin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Fakirliği, fukaralığı önlemek için, <İzmir İl Fakirlerine Yardım ve Koruma Derneğini> kurdurmuştur. Düzensiz kentleşmeyi ve doğal değerlerin yok edilişini görüp; “hiç değilse Yamanlar eteklerini, Bayraklı ve Turan sırtlarını gecekondulaşmaktan kurtarayım” deyip; Benim şu anda Başkanı olduğum <Ataorman> kısa adıyla anılan <İzmir Atatürk Ormanı’nı – Kültürpark’ı Koruma ve Anıt Yaptırma Derneği>’ni, kentin en büyük yeşil dokusu olan Kültürpark’ı da Koruma hedefiyle birlikte kurmuştur. İzmir’den Karşıyaka’ya baktığımızda şayet az da olsa birazcık “yeşil gri karışımı” bir alan görebiliyorsak; orası Dr. Behçet Uz’un yarattığı “Ataorman Bölgesi”dir. Hasbelkader; Dr. Behçet Uz’un, İzmir’de yarattığı dernek ve kurumların tamama yakınının muhafızlığını Sancar Maruflu olarak, Ben sürdürmeye çalışıyorum. Merhum Dr. Behçet Uz’un döneminde çok sayıda meydana, sokağa ve caddeye ünlü Türklerin isimleri verilmiştir. Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Bulvarı, Talatpaşa Bulvarı, Şair Eşref Bulvarı, Fevzi Paşa Bulvarı, Gazi Bulvarı, Refik Saydam Bulvarı, Vasıf Çınar Bulvarı, Mithat paşa Bulvarı, Şehit Nevres Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Hürriyet Bulvarı, Halit Ziya Bulvarı gibi...
Bu isim verme meselesi 1936 yılına kadar devam etmiş. Her önüne gelen istekte bulununca iş çığırından çıkmış. Dr. Behçet Uz, Belediye Meclisine verdiği bir önerge ile “şu ana kadar verilen isimler kalacak, bundan sonra her yeni cadde ve sokağın birer numarası olacak” demiştir. Siz bir mekana kimin adını verirseniz verin, ancak halk tarafından kabul görürse, o isim yaşar. Yaşatılıyor. Her yere de herkesin ismi verilmez. Aksi takdirde göstermelik ve “poh pohçu bir anlayışın” yansıması olarak gazete köşelerinde kalır, unutulur gider. Ataorman ve İzfak Dernekleri olarak yaptırdığımız bir kamuoyu araştırmasında; <İzmirlilerin önemli bir bölümünün, Dr. Behçet Uz’un adının kendisinin kurduğu Kültürpark’a verilmesini istediği> görülmektedir.
Merhum Dr. Behçet Uz’un adının “ahde vefa” misali; kurduğu Kültürpark’a verilmesi gerekmez mi? Geçmişte büyük zorluklarla kurduğu ve adının verildiği çocuk hastanesinde, adını taşıyan tabela kaldırılmıştı. Hiç unutmam; Dr. Behçet Uz, yaşadığı son günlerinde yüreği burkularak çocuk hastanesinin etrafında tur atardı. Ne acıdır ki; hakkı olan ismi, “Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi”ne toprağa verildiği sabah yeniden verilebildi. Ben sonuç olarak; daha önce de yaptığım teklifimi İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’ne tekrar yapıyorum; <İzmir Enternasyonal Fuarı’nın kurulduğu Kültürpark Alanı; “Dr. Behçet Uz Kültürparkı” adını> almalıdır. Bursa’daki, Kocaeli’ndeki, Samsun’daki, Gaziantep’teki ve daha pek çok ilimizdeki Kültürpark’lar kurucuların adını taşırlar. İzmir’in Kültürpark’ında; bu hak da Dr. Behçet Uz’u hakkıdır. Gecikmişte olsa bu hakkı mutlaka sahibine vermeliyiz. Kültürpark’ımız; artık <Dr. Behçet Uz Kültürpakı> olmalıdır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum