Günler, haftalar, aylar, yıllar ne kadar çabuk geçiyor. 2021’in Dördüncü ayına girdik ve yol almayı sürdürüyoruz. Bugün itibarıyla tam 13 aydır, yaşımın 70 olması nedeniyle, kendimi, yakınlarımı ve çevremi coronovirus tehlikesinden korumaya ve kollamaya çalışıyorum. Çok sevdiğim torunum Defne’yi bile mesafeli olarak karşıdan sevebiliyorum. Görüntülü telefondan görüp, konuşabiliyorum. Yaşanılan salgın ortamı hepimizi derinden sarstı. Herkes kaygılı. Sağlığımızı, sevdiklerimizi, bugünümüzü ve yarınlarımızı düşünüyoruz. Şahsen Ben hiç umutsuz olmadım. Kökeni Kırım’dan Anadolu Selçuklu’ya dayanan, Osmanlı’yı yaşamış, Milli Mücadelenin içinde olmuş köklü bir Türkiyeli Türk Ailenin çocuğuyum. Biz ülke olarak, ulus olarak en zor koşullar içinden sıyrılıp çıkmayı her zaman başardık. Yine de başaracağız. Yüce Halasgargazimiz Atatürk, Bizlere sadece umuttan değil, umutsuzluktan da güç ve kuvvet almayı öğretmiştir. Tıp biliminin üstünlüğüne ve teknoljinin gelişmişliğine inanarak ve güvenerek, Türk halkı olarak kendi yaratıcılıklarımızla ve becerilerimizle inşallah bu engelleri de aşacağız. Ben en çok; Biz insanların yaşamaları için kendi yaşamlarını bile bile feda eden, ölüme meydan okuyan Sağlıkçılarımıza,Tıp bilimcisi hocalarımıza, doktorlarımıza, hemşirelerimize ve tüm sağlık çalışanlarına üzülüyorum. Sıkı pandami önlemlerinin yaşandığı 13 ay içinde yitirdiğimiz yakınlarımız için ve yitirilen kahraman sağlıkçılar için cenaze töreni bile düzenleyemedik. Düzenleyemiyoruz. İnşallah tüm Büyükşehir ve Kent Belediyeleri, İzmir’de Eşrefpaşa Hastanesi duvarlarına yansıtıldığı gibi bu kahramanların isimlerinin yazıldığı birer Anıt yapmayı düşünürler ve yaparlar. İnsanlık ve bilim için yitirdiğimiz tüm sağlıkçılarımızı asla unutmayacağız. Huzur içinde uyusunlar. Ben, geçen yıl bu günlerde Eşrefpaşa Hastanesi’nde tedavi altındayım. Başhekim Opr. Dr. Serdar Pedikcoşkun ile tedavimden sorumlu Doktorum Dr. Serdar Varer’in kontrolu altında iyileşme mücadelesi veriyordum. Eşi Dr. Nazan Pedükcoşkun ile birlikte her ikiside birer iyilik meleği olarak anılan Doktorum Serdar Pedükcoşkun, önemli bir kalp rahatsızlığı geçirmiş. Çok üzüldüm. Acil Şifalar diliyorum. Allah iyileri korusun. Bir an önce sağlığına kavuşsun. Perşembe günü 8 Nisan… Şayet yaşasaydı, 1952 yılında doğmuş, İzmir’in efsane Belediye Başkanı ve Halk Önderi Ahmet Piriştina’nın 69’ncu yaş gününü 8 Nisan günü önce bir sempozyumla ve ardından bir yemek ile kutlayacaktık. Bu yıl yasaklandığı için toplanamıyoruz. Ancak ölümünden sonra her yıl 8 Nisanlarda gıyabında doğum gününü kutladığımız “Ahmet Piriştina’nın, yine de; “lokma ve helva hayırlarını”huzurevlerine göndererek, ayrıca; “kimsesiz çocuklara da “pasta göndererek” anacağız. Devrimci ve Antiemperyalist Ahmet Piriştina’yı tanımış olan herkes ve hepimiz Onu çok arıyoruz. Emsalsiz, müstesna, iyiliksever, paylaşımcı, dayanışmacı, çok çalışkan, bilgili, birikimli, kültürlü ve en önemlisi kendisini iyi yetiştirmiş bir Halk Lideriydi. Onu çok sevmiştik. “Efsane” sözcüğünü hak etmiş Ahmet Piriştina Başkanımızı 69’ncu yaş gününde kutlayarak anıyoruz. Artık İzmir’de Nisan Baharını yaşıyoruz. Maalesef; tüm ulusumuzu sosyal, ekonomik ve siyasal anlamda etkileyen, sağlığımız tehdit ve tedirgin eden olağanüstü sıkıntılı günler sürüyor. Yaşanılan bu felaket günlerine deprem ve sel felaketleri de ilave oldu. Olağanüstü gelişim ve değişimler hepimizi tedirgin etti. Bu arada; iki yıllarını doldurmuş “Belediye Başkanları”, hızla geçen iki yıllarının hesabını bile alışılmış etkinliklerle vermeye fırsat bulamadılar. 13 aydan beri olağanüstü bir sağlık krizi ile birlikte yaşanılan ekonomik ve sosyal krizin de yoğun yükünü omuzlarında taşımayı sürdürüyorlar. 13 aydır Devlet Kurumları, Belediyelerimiz ve demokratik sivil kitle örgütleri halkımızın yaralarını sarmak için seferber oldular. Hizmet ve yardım teyakkuzu içine girdiler. Ben her şeyin iyi ve güzel olacağına dair inancımı tekrarlıyorum. Sağlıklı, sıhhatli, huzurlu ve mutlu olarak, inşallah hoşgörü ve sabır içinde bu günleri de aşacağız. Bu arada Nisan aylarında yitirdiğimiz çok önemli değerlerimiz de var. Üç yıl önce; Nisan’ın ilk günlerinde, İzmirli çok kıymetli Ses ve Müzik Sanatçılarından, Milli Saprona ve Eğitimci Prof. Dr. Sevda Aydan Hocamızın vefat haberini acı ve hüzünle öğrenmiş ve çok üzülmüştüm. Sevda Hanım,Tanju Okan’a bile ses eğitimi vermiş, Necdet Karar’ın piyanosunun eşliğinde şarkılar söylemiş çok popüler bir sanatçımızdı. Allah rahmet eylesin. 8 yıl önce 6 Nisan 2013 günü ilk kalp krizinde, 60 yaşında ölen eski Baro Başkanı, Çevreci Dava Arkadaşım Av. Noyan Özkan’ın anısına, Merhum Özkan’ın hayatta iken mücadelesini vererek, yıkımını sağladığı eski katlı otopark’ın önünde ki, Noyan Özkan’ın Karşıyaka’ya kazandırdığı yeşil alana “Noyan Özkan Yasa Parkı” adının verilmesinin onurunu bu yıl da yaşıyorum. 8 yıl önce 7 Nisan 2013 sabahı, henüz 40 yaşında, Çeşme’de geçirdiği ilk kalp krizinde yitirdiğim, oğlum gibi çok Sevdiğim, Kemeraltı’nın en çok sevilen, sempatik tüccarlarından, İzmir Sevdalısı, Medikalci Atilla Akerdem’i de Kuşadası’nda ki kabrini ziyaret ederek anacağız. Her ikisini de 8 yıl önce ard arda aynı gün toprağa vermiştik. Urla’da yatan Noyan’ı da, Kuşadası’nda yatan Atilla’yı da çok arıyorum ve çok özlüyorum. Işıklar içinde uyusunlar. Allah rahmetini esirgemesin.
Şimdi de sizleri 39 yıl öncesine götüreceğim. 39 yıl önce; 10 Nisan 1982 Sabahı İzmir’de yaşadığım ve İzmirlilerin yarattığı bir vefa ve sevgi olayını hiç unutamam. Her 10 Nisan’larda Polis Günleri Kutlamalarını yaşarken duygulanarak, hep o sabahı hatırlarım.39 yıl önce İzmir’de, Protokol ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevindeydim. 9 Nisan 1982 gece yarısı telefonum acı acı çaldı. Çanakkale Valiliği’nden bir yetkili, “ Prof. Dr. Turan Güneş’in İstanbul’dan İzmir’e vapur'la gelirken Çanakkale Boğazı girişinde Saat; 00.05'de geçirdiği bir kalp krizi sonunda vapur’un sağlık kabininde öldüğünü, Turan Hoca’nın naaşının da içinde olduğu “Samsun Vapuru”nun ertesi sabah Saat:10.30 gibi İzmir’de olacağını, gerekli karşılama tedbirlerini aldırtmamı” istiyorlardı. Prof. Turan Güneş Hocamız, Benim için çok önemliydi. Hoca’mızı İzmir Limanı’nda bizzat karşılamayı çok istiyordum. Aynı gün Benim tören sorumluluğumda Polis Teşkilatının Kuruluş Yıldönümü de kutlanıyordu. Daha zamanımın da olması nedeniyle öncelikle Polis Günü Kutlaması için Cumhuriyet Meydanı’nda ki görevimin başındaydım. Turan Hocamızı İzmir’e getiren Samsun Vapuru, yavaş yavaş İzmir iç körfezinde Liman’a doğru ilerlerken; İzmir’in Protokol Ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak Kürsü’de törenin sunumlarını da bizzat Ben yapıyordum. Samsun Vapuru tam Cumhuriyet Meydanı Gazi Heykeli'nin önünden geçerken; Meydanda bulunan en az 3000 kişiye, “Turan Güneş'in gece Çanakkale’de, denizde vefat ettiğini ve naaşının da şu anda geçmekte olan gemide olduğunu” ilk kez anons ederek duyurdum. Meydan'da bulunanlardan; “Ayağa Kalkmalarını ve yüzlerini vapur'a doğru dönmelerini ve 1 dakikalık saygı duruşuna katılmalarını” rica ettim... Benim bu çağrıma törendeki Askeri Birlikler ve Bando da uydu. Üstad Hüseyin Çebi’nin nefesli çalgılarla çalınan saygı bestesi olan “ihtiram“, trompetçiler tarafından seslendirildi. Çok anlamlı bir saygı duruşu gerçekleşti. Bando'dan “İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar”’ı, yani “İzmir Marşını”da çalmalarını rica ettim. Meydanda bulunan Herkes; Vali Hüseyin Öğütçen, Garnizon Komutanı Orgen. Süreyya Yüksel, Belediye Başkanı Cahit Günay, öğrenciler – askerler – polisler - Protokol Mensupları hep bir ağızdan, göz yaşları içinde bando'ya kendiliğinden eşlik edip İzmir Marşını söyleyerek Turan Güneş’i selamladılar. Yakın tarihimizde Kıbrıs Barış Harekatıyla “destan yazmış” Yurtsever bir kahraman olan, eski Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, l2 Mart Döneminde yargılandığım, l5-l6 Haziran Davalarında Benim de Avukatım olan Av.Turan Güneş Hocamızı şanına layık bir şekilde coşkuyla ve heyecanla son kez karşılamış olmuştuk.
Önümüzdeki Cumartesi günü “Polis Günü” ile birlikte yaşayacağımız; 10 Nisan’lar aynı zamanda; “Dünya Laiklik Günü”dür. “laiklik”; “birey ve toplumu”; din adamlarının olabilecek vesayet baskısına karsı koruyan, din'le devlet işlerinin ayrı olduğunu vurgulayan, bir ölçüde din'in de saygınlığını koruyan ve kollayan” çok ciddi bir kavramdır. Osmanlı’dan günümüze Cumhuriyet tarihimizin en eski ve en anlamlı kutlaması; “10 Nisan Polis Günü ile başlayan ve süren Haftalık Kutlamalar”dır. Şahsen oldukça başarılı bulduğum ve her zaman kaliteli ve çalışkan Emniyet Müdürlerimizin görev aldıkları, “İzmir Emniyeti”ni; bir “Stratejik İletişim ve Organizasyon Sistem Uzmanı”olarak değerlendirdiğimde; son yarım asırdır çok beğendiğim bir kutlamalar dizini hazırladıklarını ve özenle uyguladıklarını görürüm. Kutlama Programları, halen günümüzde de uygulanmaktadır. Artık çok kaliteli bir eğitimle yetiştirilen Polisimiz; 176 yıldır “halkın; can ve mal güvenliğini, namusumuzu, onurumuzu” koruyor ve kolluyor. Bu uğurda ölen sayısız kahraman polis şehidimiz var. Işıkkent Polis Şehitliği ile Milli Mücadele sırasında ölen şehit polislerimizin yattığı 1933 yılında yapılmış 88 yıllık “Ballıkuyu Selvili Mescit Şehitliği” mutlaka ziyaret edilmelidir. 10 Nisan Polis Günü ve Haftası’nda, vefakar ve cefakar Emniyet Teşkilatımızı kutluyorum. Kahraman Polis Şehitlerimizi Rahmet ve Minnetle Anıyorum. Nisan Ayını ve yaşamakta olduğumuz bu güzel bahar günlerinin kıymetini bilelim. Nisan Baharının tadını çıkartalım. Hepinizi Sevgiyle kucaklıyorum.
Yorum Yazın
Facebook Yorum