İki tür gazeteci var; palto tutanlar, kafa yutanlar.
Ben kafa tutanlardanım
(Okan Yüksel)
’'En değerli şey hayattır insan için,
bir kere verilir insana hayat.
Ve insan, hiçbir utanç ve teessüre yer bırakmayacak,
sinsilik ve pislik dolu geçmişten yüzü kızarmayacak
ve ölürken de olanca gücünü barış ve onur mücadelesine
hasrettiğini söyleyebilecek şekilde yaşamak zorundadır.
Ve insana bir kere verilen hayat; işte o zaman daha güzel olacak ?’’
Bu satırları yazmıştın Okan Baba...
Sevdanın mücadelenin yiğit kalemi...
Sayfalardan... Meydanlardan...
Tribünlerden... Salonlardan...
Dünya’ya seslenen bir "serçe çığlığıydın" sen..
Yunus Bekir Yurdakul Hocam'a göre.
"3F" kitabının sunuşunda seni bu benzetiminle "sevgiyi aradığını, dostluğun ve barışın ardına düştüğünü, emeğin hakkını sorduğunu", o çığlığının da spordan yaşama yükselen yürekli bir çağrı olduğunu ne güzel anlatmıştı Yunus Bekir Hoca.
‘’Yazmak; yaşamaktır’’ı benimsemiştin...
Başını hep yüksekte tutmaya alışmıştın...
İnandığın doğrultudan zerre kadar ödün vermeden mücadele etmiştin!..
****
Her türlü zorluğa, sıkıntıya, belâya, eziyete, zulüme...
Bombalara, kurşunlara...
Hastalıklara...
Baş eğmemiş direnmiştin.
"Marifet ölmemek, yaşamakta!
Ölmek kolay, yaşamak zor.
İnsan zora sarılmalı. Yılmamalı kolay kolay.'' demiştin Yiğit Devrimci Kilisli Okan!..
****
Ruhi Su'nun sözünü kendisine şiar edinmiştin Okan Baba;
"İnsan olmak suçu, suçların en güzeli en iyisi en haklısı en doğrusu olmalı ve herkes o suçu ömrü boyunca işlemeli."
Sol cebinden umudu hiç eksik etmemiştin.
Maksim Gorki'nin unutulmaz roman kahramanı Danko gibi; hani göğüs kafesinden söküp çıkardığı alevlenen yüreğiyle "ateş ormanları arasından" geçmiş ya Danko, uğradığın haksızlıklara adaletsizlikler puştluklara karşın, "omurgalı dik duruşlu" insanlardan biriydin!
****
Asla karamsar olmamıştın. Umutsuzluğun bir "hastalık" olduğuna inanmıştın, inandırmıştın bizleri hep.
Aksini iddia edenlere, bilgenin dizeleriyle seslenmiştin;
"Bu da geçecek biliyorum ah
Kara güneşten gün doğacak
Kırılınca kör kapılar
Bu taşlarda güller açacak..."
Dostlukların da hep bin yıllıktı Okan Baba.
"Dostluk" dedik mi bir Özdemir Asaf okurdun bana, Esat Abi’ye, Ünal Ersözlü’ye hemen;
"Sarılmak için/ Önce/ Yürek İster/
Kollar Sonraki İş"
Çünkü sana göre vefalı olmak, vefa göstermek;
"kalbin hafızasıydı!"
****
"Merhaba"yla, "Bugün Pazar", "Yiğidim" le özdeşleşmiştin.
Yarım asırdır bilgi birikiminle, yaratıcılığınla, tükenmez kalemin ve yüreğin" ile "palto değil kafa tutan" gazeteciydin, yazardın ve şairdin...
Yüreğin binbir nakışlıydı...
Hep yaşama sevinciyle ileri doğru bakan umutluydu bakışın...
"Kimliğin İnsan"dı.
Parolan Nâzım Baba dizeleriydi;
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…”
****
"Güller, lâleler, karanfiller, bütün çiçekler solar...
Çelik ve demir kırılır...
Ama gerçek dostluk ne solar, ne de kırılır..."
Nietzche "dostluğu" böyle anlatır ya.
Sen de bizim bin yıllık dostumuzdun, hep öyle kalacaksın bizler için...
Ne kırdın, ne kırıldın.
Hep yanımızda oldun.
NKL’li(Namık Kemâl Liseli) abimizsin!
Seni -ayağa kalkarak-
selâmlıyoruz ve diyoruz ki;
“şimdi yorgunluk gideriyorsun”
(kendi ifadenle)
Nâzım Baba’yla, Denizler’le, Sancar Maruflu’yla, yoldaşlarınla...
****
Okan Yüksel arkasında onurlu bir isim bıraktı. Bilge der ya;
“ölümün de haysiyetlisi, soylusu var.”
Yüreğimizde gittikçe artacak sessizliğin acısı…
Hatıran yeter hatıran Okan Baba!
Yüreğimizin hep sıcaklığındasın.
Ruhun şad olsun!
Ölümün de şereflisi var...

Yorum Yazın
Facebook Yorum