Sakız Adası İzmirliler için tam kelimenin anlamıyla “Komşu kapısı…”
Sabah kahvaltısından tutun da, akşam yemeği için gidip dönenler var buraya…
Kos için de aynı şey söz konusu. Rodos, Samos, Midilli için mutlaka kalmak gerekiyor. Ancak günü birlikçilerin de sayısı çok fazla…
Son dönemde ziyaret ettiğim Sakız, Samos, Midilli, Rodos…
Bu gezilerim belki sizlere rehber olur…
Öncelikle Sakız’dan başlamak istiyorum.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Ödülü için Sakız’a fazla sıklıkla gittiğimden pek çok dostluklar edindim. Bunlardan en önemlisi Rehber Alex… Tam ismiyle Alexsandros Tsatsanis. Beni tanıştıran da Feruz Bozaslan...
Alex, her seferinde o kadar çok destek olup, yardım etti anlatamam… Aslında Alex’i ayrı bir yazı konusu yapmak şart… “Dört dörtlük”, son derece sevecen ve kalpten arkadaş… Ailecek yardım severler… Eşi Markela, oğulları Dionisis ve Lefteria. Adeta Sakız’ı sevdirdi bize… Sadece bize mi? Yunanca kadar iyi olan Türkçesi’yle Ada’ya gelenlerin en büyük yardımcısı bu aile desem abartmamış olurum.
Alex, geçen yıl talihsiz bir hastalık geçirdi ve bir süre Chios-Atina arasında hastaneler arasında dolaştı. Ailece geçen sıkıntılı günlerden sonra çok şükür sağlığına kavuştu. Eşi Markela, oğulları Dionisis ve Lefteri’nin İzmir başta olmak üzere pek çok il ve ilçeden arkadaşları, dostları, sevenleri var. Onların dualarıyla Alex hastalığını yendi ve yine yollara düştü… Tek amacı: Türk dostlarına rehber olabilmek, Sakız’ı tanıtabilmek, anlatabilmek, yardımcı olabilmek…
“Türk-Yunan dostluğu”nun nasıl pekiştiğini adada görmek olası…
Neredeyse feribotla 20-25 dakikada ulaşabileceğin ada için tüm Yunan adalarına olduğu gibi vize şart. Yaz aylarında kapı vizesi uygulaması bu yıl da geçerli.
Çeşme’nin batısında kalan adanın kuzey kısmı, Karaburun’dan da görülebiliyor. Sokakları ve sahiller oldukça temiz. İnsanlar güler yüzlü. Her geçen gün Türkçe konuşanların sayısında artış oluyor. Adaya ismini veren sakız ağaçlarını adayı gezerken görmek mümkün. Altı beyaz tozlar kaplıysa bu ağaçlar sakız ağacı.
Neden mi beyaza boyuyorlar?
Ağaçtan akan sakızın (mastik) toprakta kirlenmemesi ve bu toza yapışıp kalması için uyguladıkları bir sistem.
50 binin üzerine bir nüfus söz konusu adada, üniversite ve hava limana da mevcut.
Sakız Adası yaklaşık 350 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 1913 yılında Londra Konferansı ve Antlaşmasıyla Yunanistan’a geçmiş. Bugün iki ülkede pek çok ortak özellikleri görmek olası…
Chios (Şehir Merkezi) Yunanlıların deyimiyle taverna (restoran) kültürü oldukça yaygın. Ada kültürünü bilmeyen ve hazırlıksız gidip de tavernayı Türkiye’de bir aralar moda olan sirtakili, tabak kırılan bir eğlence yeri zannederlerse hayal kırıklığına uğrarlar. Bunu peşinen söylemeliyim… Taverna yemek yenilen yer. Türkçesi lokanta. Uluslararası ismiyle: Restoran… Ama özel geceler de buzuki resilati ile sirtaki yapmak da mümkün…
Genellikle Kalamar, karides, ahtapot öncelikli yemekler. Yunan Salatası da masaların olmazsa olmazı… Uzo da masadan her zaman yerini alıyor. Balık ve et sevmeyenler için pizza ideal tercih. Pizza’yı limanın hemen yanındaki Türkçe bilen madamın tavernası Pizza Palace yemenizi öneriyorum. Feriyottan aç inip de karnınızı doyurmak isterseniz de Türk Kahvaltısı yine burada…
Belediye Başkan Yardımcısı, adanın belediyesinde turizmden sorumlu kişisi Dimitris Karalis de Türklerin en büyük yardımcılarından. 80’lik Kostas, şarküteri sahibi ve turizmci Dimitris Kalamaris, Reçelci Lena, Poseıdonıon Hotelin sahibi Kosta… Lalaipas futbol takımının yöneticileri… Ve diğer dostlarımız… Mesta’da Penelope, Karfas’ta Karafaki, Vrontados’ta Chios-Studios ve niceleri…
Hepsi misafirperver…
Yaz aylarında özellikle denizi tercih edenlerin birinci seçeneği Karfas bölgesi. Adanın her tarafı plajlarla çevrili ama, Karfas bir başka güzellikte. Çeşme Ilıca’nın plajı ve denizinin tıpatıp benzeri… Bizim tercihimiz ağaçlar arasındaki Hotel Poseidonion. Denize yürüyüş mesafesinde…
“Bizim denizle, plajla işimiz olmaz” diyorsanız size hemen gezeceğiniz bölgeleri aktarayım:
Pirgi köyü, harika sokakları ve evlerin duvarlarındaki efsane işlemleri ve motifleri ile nam salmış harika yerlerdendir.
Mesta Adadaki efsane köylerden birisi. Sokaklarda gezerken, insan tarihi bir filmin içerisindeymiş gibi hissediyor kendini. Eğer, farklı bir deneyim olsun diyorsanız, Mesta Köyü’nde mutlaka bir gece kalın derim. Sakız Adası Gezilecek Yerler Güney Rotası ise şöyle: Chios şehir merkezi, Karfas, Kampos, Paralia, Armolia, Kalamoti, Komi, Emporios, Pirgi, Olimpi’s Cave, Agia Dinami, Olimpi, Mesta, Mesta limanı, Vessa, Lithi köyü, Lithi Sahil, Elinda koyu, Anavatos, Avgonima, Nea Moni.
Sürekli olarak gezilen yerler buraları… Ama değişiklik olsun derseniz de kuzey rotasına yönelin. Nerelere mi gidersiniz?
İşte kuzey rotası: Paralia Glari, Lagkada, Kardamyla, Marmora,, Nagos, Agia Markella, Volissos.
Buralardan kısa kısa söz etmek gerekirse, Paralia, küçücük, taşlı ama sevimli sahili olan yer. Seramik ve seramik işçiliği ile nam salmış olan Armolia’dan sonra Kalamoti köyüne mutlaka uğrayın. Daracık sokaklar, sevimli meydanlar, köşeyi döner dönmez karşısında biten kiliseler.
Komi köyünde Türkçe bilenlerle sohbet edebilirsiniz. Pirgi köyü farklı köylerden birisi. Bina duvarlarındaki desenleri, her yerde göremezsiniz.
MİDİLLİ
Osmanlı hâkimiyetinde yönetildiği dönemden bugüne dek Türkler tarafından “Midilli Adası’’ olarak isimlendirilen, bugünkü adı "Lesvos"u Teselyalı kahraman Lapithos’un oğlu Lesvos’tan aldığı rivayet edilmekte. Adada tarih boyunca, sırasıyla Antik Yunan, Pers, Roma, Bizans, Ceneviz, Osmanlı ve Yunanistan egemenliği hüküm sürmüş.
Kuzeydoğu Ege’de yer alan Midilli Adası; Girit ve Evia adasından sonra 1636 kilometrekarelik yüzölçümü ile Yunanistan’ın üçüncü büyük adası. Midilli Adası Türkiye kıyılarına çok yakın olup, doğusunda Edremit Körfezi, kuzeyinde Müsellim Boğazı bulunmakta. Adanın yüzölçümünün beşte birini ormanlar, dörtte birini ise zeytin ağaçları kaplamakta. Chios’ta sakız ekonominin nasıl damarını oluşturuyorsa, Midilli Adası’nda da yerel ekonomi tarıma, özellikle zeytinyağı üretimine dayanmış. Adadaki 13 milyon zeytin ağacından yılda 50 bin ton dolayında zeytinyağı çıkarıldığı belirtilmekte.
Suyunun güzelliğinden dolayı Yunanistan’ın en önemli Uzo üretim merkezlerine sahip olan Midilli’de, turizmin ana merkezi ise, “Yunanistan'ın Alaçatı”sı denilen Molivos.
Tavernalarda; taze balık hiç eksik olmuyor. Ne zaman giderseniz gidin balığın tazesini bulmanız mümkün. Fiyatları da oldukça uygun. İstakoz, tuzlama balık, istiridye deniz ürünlerinin tercihte önde gelenleri… Elbette kalamar, ahtapot, karidesi de unutmamak lazım.
İçki içmiyorum ama sohbetlerden anladığım ve gördüğüm kadarıyla bizim Türk Rakısındaki farklı lezzetler onların uzosunda da var olduğunu söylüyorlar.
Plomari şehrinde üretilen uzonun (Ouzo) dünyadaki rakı kültürünün başlangıcı kabul edildiği iddiası yaygın. Bunu pek çok yerde de okumuştum. Midilli’de üretimde olup, ziyarete açık Barbayanni ve Plomari Ouzo fabrikalarını çok istememe rağmen Pazar nedeniyle gezemedim.
Midilli’de bulunan sahil binalarının hemen hemen hepsi 19. Yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında inşa edilmiş. Şehrin çevresindeki çeşitli bölgelerde bulunan Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Ortaçağ dönemlerine ait mimari kalıntıların büyük çoğunluğu Arkeoloji müzesinin iki binasında sergilenmekte. Adanın güney-doğu sahilleri ve yamaçları boyunca uzanmakta olan Midilli şehrine Metropol Kilisesi (17.yy) görkemli mimarisi ile Ayos Therapontos kilisesi, mucizelerine inanılan ismiyle aynı yerdeki Taksiyarhis Kilisesi de oldukça görkemli.
Midilli’nin kuzey çıkışında, dünyanın her yerinden inananların ziyaret ettiği mucizevi Ayos Rafail Kutsal Manastırını ve Thermi’de şifalı sularıyla Thermi kaplıcaları ve sahili Kanoni ile Panaya Truloti Kilisesi de görülmeye değer. Mistegna ve balıkçı limanı ile Skala Mistegna köyü, Nees Kidonies, kayalık limanı, Mandamados Doğu Lesvos’un en enteresan mimarisi ile dikkatinizi çekecek. Köyün dışındaki Taksiyarhis kilise ve manastırını es geçmemeli…
Mandamados’un geleneksel çömleklerin de oldukça ün saldığı ifade ediliyor. Thermi bölgesinde panayırlarıyla özdeşleşen Komi ve Pigi yer almakta.
Adanın batı bölgesinde geleneksel mimarisi çok iyi korunmuş. Vatusa ve 300 metre yükseklikte ormanlık bir tepeye yerleşik Andisa köylerini mutlaka görün. Gavatas liman bölgesi. Ordimnos Dağı’nın zirvesinde İpsilu Manastırı bilmem ilginizi çeker mi?
Lesvos’un en batı ucunda küçük kalesi ile balıkçı köyü Sigri–Eresos–Andisa üçgeninde koruma altına alınan, doğa harikası Fosilleşmiş Orman, Eresos köyü, Skala Eresos’un sonsuz kumsalında dinlenebilirsiniz…
Kuzeye doğru çıkarken 114 basamaklı Panaya Glikofilusa kilisesi için tercih sizin… Petra ve Anakso sahilleri uzun kumsalları, safiye beldesi Molivos, antik Mithimna, Molivos sahilinde eskinin zeytinyağı fabrikası, köy merkezinde yazar Argiris Eftaliotis’in evi, şifalı su kaynakları ve cazip sahili ile Eftalu görmeniz gereken yerler. Lepetemnos tepesine oyulmuş muhteşem manzaralı Vafios köyü de açık denizde gün batımını seyretmek ayrı bir keyif. Ünlü yazar Stratis Mirivilis‘in evinin de bulunduğu Skamnia köyü ve Skala Skamnia sahili, Panaya Gorgona kilisesi, Lafiona, Skoutaro, Stipsi ve Çonya (Tsonia) limanı es geçilmemeli.
Güney Lesvos’ta tarihi Plomari şehri, Plomari yolunda Trigona ve Plagia, billur suları ile muhteşem Ayo İsidoro sahilini not alın. Plomari girişinde eski Ege’nin en iyi tersanelerinden biri olan “tersanades” bölgesi bulunmakta. Amfitiyatro tarzında inşa edilmiş dar yolları geleneksel mimarisi ile turizm alanında büyük gelişme göstermiş. “Lesvos‘un İsviçresi” benzetmesinin yapıldığı Megalohori köyü bir başka güzellikte. Harika kumsalı ile Melinda Sahilinin bağlı olduğu Paleohori köyü. Aynı sahil şeridinde 8 km’lik altın rengi kumsalı ile dillere destan Vatera uzanıyor… Güney Lesvos bölgesinde Dipi, Kato, Tritos, Skunta, Keremia, Ayasos köyü bulunur. Bu köy dar Arnavut kaldırımları renkli panjur ve kapıların süslediği balkonlu taş evleri ile çam çınar ve kestane ağaçlarıyla kaplı bir ormanda gizlenmiştir. Yera körfezini çevreleyen Papado, Skopelo, Mesagro, Paleokipo, Plakado ve bölgenin sayfiye yeri Perama görülmeye değer.
SAMOS
Samos’a, hep Kuşadası’ndan gitmek istemiştim. Nasip Seferihisar Sığacik Limanı’ndanmış…
TAV Uluslararası İzmir Hava Limanı’nın İşletme Müdürü Tayfun Sezer’in, “Samosstar ve Seferihisar-Karlovasi arasındaki gemiyi işleten TURSEM’in sahibi Seda Yıldırım benim KKTC’den arkadaşım, seni yollayayım, ekonomik turlar yapıyor” dediğinde, Seda-Sena kardeşlerle tanışma fırsatını buldum… Seferihisar (Sığacık)-Samos (Karlovasi) seferlerini başlatan ve devam ettiren Seda Hanım’ın önerisiyle gerçekten 3 gece-4 gün (konaklama-sabah kahvaltısı-feribot gidiş dönüş bileti) 69 euro olunca, “bu fırsat kaçmaz” diyerek hemen rezervasyonu yaptırdım.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte 3 aile, 2 araçla Sığacık Limanına geldiğimizde hiç kimseyi görememenin telaşını yaşadık. Bizden önce kapıya varan arkadaşımız, “buradan alıyorlarmış” dedi demesine de ortalıkta hiç kimsecikler yoktu. Neden sonra uzakta gördüğümüz güvenlik görevlisine seslendik. Görevlilerin gelmediğini, geleceklerini söyledi. Oysaki bize söylenen saatte oradaydık. Beklemenin ardından kapı açıldı ve içeriye girdik. Gümrük kapısının yeni olduğu her haliyle belli. Ancak güvenlik sıkı. Sakın belgeniz eksik olmasın…
TURSEM yetkilileri geldiğinde giriş için kuyruk ve pasaport kontrolünün ardından Turyol ile 2 saat 15 dakikalık güzergah sonrası Karlovasi’ye vardık.
Güler yüzlü Yunan Polisleri hiçbir sorun çıkarmadan pasaport kontrolünü yaptı ve adaya ayak bastık. Yine TURSEM patronlarından Sena Yıldırım bize kiralık araç konusunda yardımcı oldu. İyi ki, Seda Hanım’ı dinleyip İzmir’den araç için rezervasyonu yaptırmışız. Tur gibi o da ekonomik oldu. İzmir’den rezervasyon yaptırdığımız araçlarımızı teslim aldık ve otelin yolunu tuttuk.
Karlovasi, Seferihisar seferleriyle adını son iki yılda duyuran adanın 2. büyük, modern bir yerleşim alanı. Küçük ancak sevimli bir çarşısı var. Ortadaki meydan ve etrafındaki kafe ile tavernaları gündüz boş ama gece dolu. Zamanında dericiliğiyle ünlüymüş… Karlovasi yoğun ticaret merkezi. Ege Üniversitesi'nin (Bizim Ege Üniversitesi ile hiç bir bağlantısı yok. İsimleri aynı) üç bölümü bulunmakta. Bunlar, Matematik Bölümü, Bakanlığı bilgi ve iletişim sistemleri mühendisliği, istatistik bölümü ve Actuarial Science.
Dindar bir kent. Adanın dini tarihinin bir parçası olan kilise (kutsal anne ve Saint Nicholas, Mesih) var. Ayrıca yakın bir mağarada inşa edilen Saint Antonios Şapel’inin yanı sıra, Saint John Paleo Karlovassi sakinleri tarafından ibadet teolog Manastırı dikkat çekiyor. Prophitis Elias (peygamber Elias) Manastırı, 200 m. yükseklikte yer alan güneybatısındaki yaklaşık 3 km. mesafededir. Burasının rahipler tarafından (Neophilos ve Gregorios) 1739 yılında inşa edildiğini anlattılar.
Samos adasının hegemonya döneminden beri başkenti olan Vathy (Samos) şehri, Vathy Körfezi etrafında amfitiyatral olarak kurulmuş. Yaklaşık nüfusu 10.000 olan başkentin belediye binası Samosluların eski meclisinin restore edilmiş binasında bulunmaktadır. Belediye binasının bir yanını meşhur Arkeoloji Müzesi, diğer yanını ise görkemli Agios Spyridon Klisesi süslemektedir. Pithagora Meydanı ve Samosluların yiğitliğini sembolize eden Aslan Heykeli şehri gezerken muhakkak ziyaret edilmesi gereken en önemli yer.
Samos’u dolaşırken, adiden çıkan yağmur bizim daha fazla gezme şansımızı da elimizden aldı.
Ada’da en beğendiğim yer kesinlikle başkente 10 km uzaklıkta iki küçük koy arasında yer alan Kokari oldu. Burada tek üzüldüğüm, çiçeklerin üzerindeki Türkçe “Lütfen çiçekleri koparmayınız” yazısıydı… Türkçe menü hazırlamayanlar, özel olarak bu yazı için tabela yaptırmış… Utandık ve üzüldük elbette…
Samos adasının en güzel köylerinden birisi olan Kokari, zaman içerisinde, Pitoresk bir balıkçı köyünden, enfes plajları olan ve turistler açısından çok talep gören bir bölgeye dönüşmüş. Bitki örtüsünün çok sık yer aldığı bu beldede sahiller sonsuz, deniz tertemiz, barlar ve tavernalar her zaman canlı ve insana inanın neşe veriyor. Bir daha gider misin derseniz, kesinlikle Kokari derim…
Köyü çevreleyen yemyeşil yamaçlarda, çam ormanları ve üzüm bağları arasında şahane yürüyüş patikaları bulunduğunu söyleyen Yunanlı arkadaşımız “Samos orkidesi”nin yetiştiği bölgenin de burası olduğunu söyledi.
Keyifli bir öğle yemeğinin ardından sahilde gezmek bize “İyi ki buraya gelmişiz” dedirtti…
Adanın dört bir yanını gezmemiz şart mı diyorum ama, 4 gün süremiz buna yetecek gibi görülüyor.
Şimdi adanın güney kesiminde, Samos antik kentinin harabeleri üzerine inşa edilmiş olan bir zamanların fakir balıkçı köyü, günümüzde ise kozmopolit sayfiye yeri. Burası Pythagorio… Marinanın yanındaki Pisagor Heykeli’ne uğramayana raslayamazsınız. Samos’a gelip de burada fotoğraf çekilmeyen yok gibi… Bizi soracak olursanız, hatıra olsun dedik!..
Önemli arkeolojik bulguları sayesinde UNESCO tarafından “Dünya Kültürel Miras Eseri” olarak nitelendirilmiş. Liman ve yanındaki marina küçük büyük birçok tekneyi barındırırken buraya ayrı bir hava da vermiş. Marina etrafında konumlanmış restoranlar ve kafeler mevcut.
Otel şehir merkezinde ve gerçekten tertemizdi. Temizlik, kahvaltı, havuz başındaki nezaket ve özellikle de dönüş günü eşlerimize verdikleri hediye paketi de bizleri mahcup etti dersem abartmamış olurum. Hiç beklemiyorduk… O kadar Yunan adası dolaştım, çeşitli otellerde kaldım. İlk kez Aegeon Otelde böyle bir jestle karşılaşınca mutlu olduk. Bir daha gidersek, tercihimiz yine Aegeon Otel olacak. Bu kesin… Böyle tur için de her ne kadar “bu promosyonun da indirimi mi olur” demesine rağmen Seda Yıldırım’a teşekkür etmemiz de gerekti…
RODOS
Rodos’u çok beğendiğimi itiraf etmeliyim… Samos ve Sakız’a yalnız, eşimle ve kalabalık arkadaş grubuyla gitmiştik. Ama Rodos’a eşimle birlikte gittiğimiz için istediğimiz gibi hareket ettik ama grupla gitmenin keyfi daha fazla olduğunu da hemen söyleyebilirim.
tatilrodos.com’dan aldığımız feribot bileti ve yaptırdığımız otel rezervasyonu cebimize koyduktan sonra, Marmaris’ten hızlı feribot (katamaran) ile sabah yolculuğa başladık… Yolda, dersimi çalışmaya devam ettim. Rodos’ta nereleri gezecek, neler yiyecektik.
“Eski Şehir” ve “Yeni Şehir” olmak üzere Rodos şehri, ikiye ayrıldığı söylemişlerdi.
Tanıtımlarda Rodos’u şöyle anlatıyorlar: “Ege Denizi‘nde bulunan Oniki Adaların en büyüğü ve Oniki Adalar idari bölgesinin ve (Simi, Herke, İleki ve Meis adalarını da içeren) Rodos ilinin merkezi. Bu nedenle de önemli. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli (Kolossos) M.Ö. 280 yılında Dorlar tarafından Rodos liman girişinde inşa edilmiş, Rodos şehrinin Tapınak Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve Orta Çağ‘dan kalma mahallesi UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde.
Deniz sahili yaklaşık 220 km olan adada Rodos şehri adanın kuzey ucu sonundadır. Antik çağ sitesi ve modern ticaret limanını içerir. Ana havayolu kapısı Rodos Diagoras Uluslararası Havaalanı. Adanın kuzey ucundaki Rodos dışındaki en önemli yerleşim, güneydoğu sahilindeki Lindos.”
Adaya ayak basar basmaz bir taksiye atladığımız gibi otelin yolunu tuttuk. Sonra ver elini Eski Şehir’e…
Eski Şehir (Kale içi), Ortaçağ’a ait 6 kapıdan oluşan bir kalenin içine kurulmuş bir şehir. Gezdikçe hayran kalacaksınız… 4 kilometre uzunluğundaki yüksek kumtaşı duvarlardan yapılmış devasa bir hisar olan Rodos Kalesi, sizi adeta bir zaman yolculuğuna çıkaracak. Rodos, surlarla güçlendirilmiş en iyi durumda olan ortaçağ kentlerinden biri olup UNESCO’un “Dünya Kültür Mirası Anıtları” listesinde yerini almış. Kale içinde gezerken, şövalyelere ait binalara, hendek ve siperlerle çevrilmiş surlarına, kiliselerine, camilerine, saraylarına, meydanlarına, bahçelerine ve evlerin avlularına çok dikkatli bakmanızı öneririm.
Kale içi, turistik eşya satan dükkânlar, tavernalar, mağazalar ve kuyumcuların bulunduğu eski çarşı olarak adlandırılan bölgeye de ev sahipliği yapmakta.
1309 senesinde, Rodos Şövalyeleri (Saint Jean Şövalyeleri) yönetimine giren bu şehir, ortaçağ Avrupa modeline göre yeniden inşa edilmiş. 14. ve 15. yüzyılda Saint Jean Şövalyeleri, bu şehri genişletip güçlendirerek Ortaçağ Rodos kentini meydana getirmişler. Böylelikle de bu antik kent ikiye bölünmüş. “Collachium”, şövalyelerin kaldıkları bölge. Bu yüzden en önemli binaları buraya inşa etmişler. Asıl kent ise “Burgo” yerel halkın yaşadığı bölge. Burgo’daki 14.yüzyıldan kalma bazilika Meryem Ana Kilisesi (The Church of Panagia- of Burgh) 2.Dünya Savaşı’nda çok zarar görmüş olmasına rağmen, görülmeye değer yerlerden birisi.
Şövalyelerin inşa ettiği bu kuvvetli kale duvarları, Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1480 senesindeki Osmanlı saldırılarına karşı koyup ayakta kalabilmiştir. Rodos, 1522 senesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın ordusuna yenik düşmüş ve ada yaklaşık 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu mülkiyetinde kalmış.
Kale içinde tipik bir “Türk Kahvesi”nde göreceksiniz. Anadolu’daki kahvehaneler gibi… Burada yorgunluğunuzu giderebilirsiniz.
Sokrates Sokağı’nın sonunda, gül pembesi duvarları ve dikkat çeken minaresiyle Kanuni Sultan Süleyman Camisi’ni ve karşısındaki kütüphaneyi kesinlikle ziyaret edin. Osmanlı hâkimiyetini simgeleyen camii 1523’te yapılmış ve Rodos’un en görkemli camisi. Rodos Müslüman Türk Vakfı’na ait olan caminin minaresi, tehlikeli olduğu gerekçesiyle 1987 senesinde yıkılmış, günümüzde, günün belirli saatlerinde müze olarak ziyaretçilere açık olan Kanuni Sultan Süleyman Camisi ayrıca Süleymaniye Camii olarak da bilinmekte.
Kale içi hemen gez dolaş bitecek gibi değil… “Bugün gezmekten yoruldum, yarın devam ederim” derseniz, doğrusunu yaparsınız…
Kaleden çıkıp da yeni şehre giderken “Hipokrat Meydanı”nı da gezmenizi öneririm… Burası hediyelik eşya satan, restoran, kafe-bar tarzı yerlerin bol miktarda olduğu ve özellikle akşamüstü saatlerinde kalabalıklaşmaya başlayan çok hareketli bir meydan. Ana caddeden ilerleyip hafif bir yokuş tırmandıktan sonra tarihi Saat Kulesi’ne de ulaşabilirsiniz. Meydanın bir köşesinde 1507’de inşa edilen “Şövalyelerin mahkeme binası” bulunmakta.
Kentin çeşitli yerlerinden de keyif alabileceksiniz. “Çift Geyik” heykelinin bulunduğu Mandreka Limanı, Yel Değirmenlerini mutlaka görün.
Rodos’un doğusunda yer alan Lindos da keyifli bir köy. Beyaz evleri, deniz mavisi pencereleri, dar sokakları, tepede bulunan kalesi ve bu kaleden görünen manzarası ile çok ilgi çekiyor. Lindos’a ister araba kiralayarak, isterseniz Mandraki Limanı’ndan hareket eden günlük gezi tekneleriyle ulaşabilirsiniz. Biz, eşimle saatte bir kalkan otobüsle gittik. Yol 1- 1,5 saat saatte ulaşabilirsiniz. Rodos gezilerinin popüler destinasyonu olan Lindos’ta, araç trafiğine kapalı olan köyü, en güzel yürüyerek dolaşabilirsiniz.
Tepedeki meydanda, elişi ve sanat eserleri satan dükkânları, kafeleri, barları ve teraslarındaki kuşbakışı manzaranın güzelliğiyle insanı baştan çıkaran restoranları görebilirsiniz. Köyün kurulduğu tepenin etrafından kıvrılarak çıkan dolambaçlı sokaklarından açılan yollardan evlerin çiçekli avlularına ulaşabilirsiniz.
Bu arada Lindos’da en popüler de “eşek taksi”ler… Yanlış anlamayın. Eşekleri taksi olarak kullanıyorlar ve tepeye çıkmanızı, inmenizi sağlıyorlar… Bu Lindos’un bir başka özelliği…
Köyün merkezinde, son derece zarif çan kulesi ile Panagias Kilisesi yer alır. Köyün en tepesinde ise Lindos Akropolis yer alır. Akropolis’in zirvesinde de Lindos Athena Tapınağı vardır. Antik dünyanın en kutsal yerleri arasında yer alan tapınağı Büyük İskender, Troyalı Helen ve Herakles’in de ziyaret ettiği söylenir. Akropolis’e ve Kale’ye ulaşmak için eğlenceli seçeneklerden bir tanesi eşekler sırtında yolculuk yapmak.
Gittiğinizde denemesi bedava değil, ücretli…
Salakos, Siana köyleri de gezmeye değer. Ayrıca, Osmanlı eserleri Kanuni Sultan Süleyman Camii, İbrahim Paşa Camii, Fethi Paşa Kütüphanesi, Sultan Mustafa Paşa Camii, Mustafa Paşa Hamamı, yukarıda da belirttiğim gibi Türk Kahvehanesi’ne mutlaka uğrayın…
Kale içinde Türkçe konuşan eski Osmanlılara da rastlamanın mutluluğunu yaşarken, 38. Evlilik yıldönümümüz için müzikli bir taverna arıyorduk. “Türkçe menü var mı?” diye sorduğumda, “Bacanak” diye seslenen Dimitri’ye Türkçe kelimeleri öğreten, Türkiye’den damat olarak Rodos’a gelen pide ve ekmekleri yapan Tarsuslu Mehmet Usta’yla tanıştık. Bu bize keyifli bir akşam yemeğini de beraberinde getirdi… Yan masamızda Yunanlı gelin ile Türk damadın düğün yemeği de denk gelince, gecemiz oldukça neşeli geçti…
Yunan Adaları gerçekten gezilmeye değer. En önemlisi de her restoranda fiyat listesi var. Hesapta abartı yok. Ne yersen onu ödüyorsun.
İnsanları son derece kibar ve Türk dostu…
(Bu röportaj Yenigün Gazetesi'nde de yayınlanmıştır)
Yorum Yazın
Facebook Yorum