Güzel şeyler yazmak istedim günlerdir. Olmadı. Ülkem, insanım ve çevremdekiler mutsuz. Beyinler birileri tarafından programlanmış gibi. Uzaktan yönetilmekte sanki. İnsanlar geleceğinden endişeli, hastalıklar yaygın. Birden beliriyor, ölüme götürüyor adı batasıca kanser. 40 gündür kardeşim o hastalığın pençesinden kurtulmaya çalışıyor. Başaracağına inanıyorum. Babam 47, abim 62 yaşında bu hastalığa yenik düştü. Genetik dedikleri için kapımı her an çalacak diye bekliyorum. İki dayım ve Annem 106-116 yıl arasında yaşamışlardı. Genetik yapım onlara çekti ise iyi. Kapımı çalmadan onu ben bulursam ne mutlu bana. Kimsesizlerin kimsesi olmaya devam etmek lazım. Kardeşim de yenecek o hastalığı. Umutlarım büyük. O lanet olası hastalığı bulan ve ona teslim olmayanlar, yaşam savaşını kazanıyorlarmış. O fark edilir de teslim olunursa, günler sayılı oluyor. Tıpkı Babam, abim, amcam ve halam da olduğu gibi.
Kardeşim bu savaşı kazanacak. Kazanacak diyorum birincisi hastalık onu bulmadan, o hastalığı buldu. Hem de ilginç bir tesadüf sonucu. Batman Kozluk’tan İstanbul’a giderlerken Kocaeli’nde yaşayan yeğenime uğrayalım demişler. Abimin ölüm yıl dönümüne denk bir günde. Abimin küçük torunları didişirlerken küçüğün parmağı inciniyor. Baba röntgen teknisyeni. Kırık mı, çıkık mı diye röntgen çekmeye götürürken kardeşim de akciğer röntgenini çektiriyor. Ağrı sızı, belirti olmadan yakalayıveriyor, pusuya yatmış o can düşmanını. Ve galip çıkacağı yaşam savaşı başlıyor o gün.
Savaşı kazanacağına olan inancımı koruyorum güzel yürekli bilim insanları sayesinde. İzmir’den tanıdığım, İzmir’de çok sevilip sayılan bilim insanı, Yaşar Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan, Hacettepe Üniversitesi Eski Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Çağlar üniversite öğrencisi olan yeğenime Ankara’da sahip çıkarak, babasını yaşatmak için uğraşmakta. Yine Hacettepe Onkoloji Hastanesi’ndeki doktorumuz Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap’ın varlığı kardeşimin o hastalığı yeneceği konusundaki umutlarımı oldukça güçlendiriyor.
Uçak ile yolculuktan korkuyordum. Birkaç yıl önce Annemi kaybettiğimde Batman’a “Annem öldükten sonra, yaşamışım ne yazar” diyerek uçak ile yolculuk yapmıştım. Bir de bu aralar İzmir- Ankara arası. Alışır mıyım? Sanmıyorum. O korkuyu yenmek zor. Prostatitten dolayı otobüs ile yolculuk yapamıyorum. Kardeş sevgisinin yanında uçak korkusunun lafı bile olmaz.
Uçak demişken havada, yükseklerden çekim yapmak çok güzel. Kendini dev aynasında gören, evrenin hükümdarı sananlar, sonradan görmeler oradan bir karınca gibi bile gözükmüyorlar. Bir süre sonra da uçağın kanatları ve motoru ile iniyorsunuz. Ya da…
Yüreğinde sevgiyi, vicdanında merhameti eksik etmemeli insan. Yaptıkları ile insanları mutlu etmek kadar, kimsesizlerin kimsesi olmak kadar güzel bir şey olabilir mi? Bu dünya ayakta ise bu güzel insanların varlığı ile ayakta. Bir yerlerde gizlenmiş değiller. Onları aradığımızda buluruz. Ya da başımız sıkıştığında Hızır gibi karşımıza çıkarlar. Ankara’da “kimsesizlerin kimsesi” olan o güzel insanlar ile karşılaşmak yaşama sevincimi artırdı.
Kendini ölümsüz sananlara, mutluluğu başkasının mutsuzluğunda bulanlara acıyorum.
Sevgisiz bir yürek, merhametsiz bir vicdan ile yaşayanlara çok ama çok acıyorum.
Yorum Yazın
Facebook Yorum