Bazen hiç ummadığınız bir anda üzerinize bir baskı çöker. Aileden, çevreden, mahalleden veya şehirden olabilir. Ülke meseleleri söz konusu olduğunda da “ülke baskısı” diyebilirsiniz…
Bunun “zamanı nedir?” diye soracak olursanız, bilemiyorum. “Zamansızdır” diye düşünüyorum…
Baskı… Her dönemde olmuyor mu?
Takım tutma da böyle bir baskının sonucu olsa gerek!
Kimisi “babamdan” der. Bazıları “dayımın beni maçlara götürmesi ve baskısı sonucu oluştu” diye kestirip atar… Semtine âşık olanların sevdasıdır, kentinin takımını tutması… Şehirlerde de bir başkadır bu aşk!
Ama istatistiklere baktığınızda ne hikmetse “İstanbul Takımları” öncelikli…
Hiç görmediği, hiç bilmediği, hiç gitmediği şehrin takımına bu aşkla tutku, baskı sonucu mudur veya başka nedenlerden mi?..
Bazılarında taraf tutmak, taraftarlıktan da öte fanatik boyutundadır. Varsa yoksa renkler… Yanlış anlamayın, gök kuşağındaki değil, tuttuğu takımın armasındaki renkler!.. Klasikleşmiş sözdür: “Bileğimi kessem …. renkli kan akar” diye!..
Bazıları da “aşkın rengi olmaz” der ve tercihlerini “Siyah-Beyaz”dan yana kullanır…
Talat Erboy da bunlardan birisiydi…
Şimdi size bu soy isim tanıdık gelecek. Evet, benim soyadım. Daha doğrusu ben 2. kuşaktan soy ismi taşıyan 3. Kuşak temsilcisiyim…
Talat Erboy dedemin kardeşi. Altay Tarihinde “Altay Spor Kulübü’nün kurucusu, Avrupa’da (İngiltere) futbol oynayan ilk Türk futbolcusu unvanlarının yanı sıra pek çok unvana daha sahiptir” yazar.
İsterseniz size biraz Talat Erboy’dan söz edeyim.
Benim yaşımdakiler ve benden yaşça büyük olanlar, futbol oynayanların çok ama çok eski zamanlarda ayıplandığını mutlaka biliyordur. Daha sonraları bunu duyanlar, okuyanlar da olduğu kesin.
İkinci Meşrutiyet, yani 1908’e kadar Türkiye’de spor yapmak hem padişahın baskısı, hem de muhafazakârların tutumu nedeniyle olanaksız gibiydi. Türkiye’de futbol ilk kez Rum, Ermeni, İngiliz ve İtalyanlar tarafından 1898 yılında oynandığını tarihçiler belirtiyor. 1905 yılında Amerikan Koleji’nde eğitim gören Talat Erboy, orada okuyan iki arkadaşı Şerif Remzi Reyent ve Sabri Süleymanoviç’i de yanına alarak yabancı öğrencilerle birlikte futbol oynamaya başladığında kızılca kıyamet kopar. Oluşan baskı sonucu bu gençler okudukları Amerikan Koleji’nden çıkartılırlar. Talat Erboy eğitimini tamamlaması için aile tarafından İngiltere’ye gönderilir. Talat Bey, İngiltere’de çok sevdiği futbolla yeniden buluşur, oynar ve Avrupa’da futbol oynayan ilk Türk Futbolcusu unvanını da alır. Aynı dönemlerde Nejat Evliyazade, eğitim için Belçika'da bulunmaktadır ve o da futbolla orada tanışır, çeşitli takımlarda forma giyer. Aynen Talat Erboy gibi… 1910'ların başında, önce Talat Erboy İngiltere’den, Nejat Evliyazade de Belçika’dan İzmir'e geri döner. İzmir’de futbol oynamak için bir araya gelen Talat ve Nejat, ilk olarak kulüp kurma fikrinde birleşir. Talat Bey'in İngiltere'den getirdiği futbol takımı tüzüğünü Türkçe'ye çevirirler. Talat Bey, yine İngiltere dönüşü yanında getirdiği futbol topundan¸ futbol ayakkabılarından söz eder. O dönem, Avrupa’dan gelen top ve ayakkabının olmadığını da hatırlatmalıyım…
Aradan 4 yıl geçer. 1914'te Celal Bayar, gençleri İttihat ve Terakki'ye davet etmek üzere İzmir'e geldiğinde, Talat ve Nejat Bey etrafında toplanan futbol tutkunu bu gençlere maddi ve manevi destek verir ve Altay Spor Kulübü (16 Ocak 1914'te Altay İdman Yurdu) kurulur… Kurucular arasında Erboy ailesinden Talat Erboy gibi daha sonra başkanlık da yapan kardeşi Nuri Sıtkı Erboy da yer alır… Kurucular aynı zamanda ilk yönetim kuruludur. Daha sonraları Erboy ailesinden yönetici olarak özellikle alt yapıya büyük hizmetleri olan, oğul Sıtkı Erboy da görev yapar. Sıtkı Erboy, Mustafa Denizli’yi Çeşme’den İzmir’e getiren ve cebine harçlık koyan yönetici olarak da tanınır. Bizim kuşaktan Ahmet Erboy çeşitli dönemlerde kulübün içinde yönetici olarak başarıyla aktif rol oynar.
İşte o gün kurulan Altay Spor Kulübü bugün 107. Yaşını gururla kutluyor…
Altay’a olan sevgim, Erboy ailesinin bu kulübün içinde olmasından olsa gerek… Babamın amcası Talat Erboy’un “kurucu” gururunu yaşarken, rahmetli babamı Akhisar’dan aldırıp İzmir’de Atatürk Lisesi’nde okutması, Altay’da futbol oynatması da hafızamdaki önemli hatıralardan birisidir.
Aslında “Kaderi zorlama zamana bırak, dünü dünde bırak yarına bak” derler…
Ama dediğim gibi bazen kaderi değiştiremezsin. Altay’a olan sevgim gibi… Dünü dünde bırakıp da, yarınlara baktığımızda mesleğim gereği İzmir’de tüm kulüplere eşit davrandığımı göğsümü gere gere anlatabilirim. Bunun en güzel kanıtı, o dönemin tüm kulüplerdeki başkan ve yöneticiler ile olan inanılmaz dostluklarımız… Tarafsız haberlerimiz, her kulübe eşit davranmamız… Bu konuda aldığımız övgülerdir…
Elbette Karşıyaka’da 45 yıldır ikamet etmem, yeşil kırmızı renklerin sevgisi 16 yıldır başkanlığını yaptığım Bostanlıspor ile aynı olmasından dolayı bir adım önde… Bir de yaşımın tutmaması nedeniyle resmen olmasa da kurucuları arasında olmaktan, formasını giymekten gurur duyduğum Akhisarspor da önceliklerim arasında… Bu üç kulüp (Altay, Karşıyaka, Akhisarspor) için hiç kimse kusura bakmasın… Kalbimdeki yeri başka!
İnsan o kadar çok güzel anıyı hatırlayabiliyorsa, Hollandalı ilk diplomalı kadın saat ustası, yazar Corrie Ten Boom’un şu sözünü aklına getirmeli: “Anılar geçmişin değil geleceğin anahtarıdır.”
O nedenle anıları unutmamak elimizde olmalı…
Bu anılardan yola çıkacak olursak, her 16 Ocak Altay’ın kuruluş yılı olarak hafızamda yer etti… Siyah beyazlı renkler de; “Erboy Ailesi”nde Altay’ın yerinin nasıl önemli olduğunu hatırlatıyor… Şimdi siz, Erboy’ların tamamının Altaylı olduğunu zannetmeyin. Talat Erboy’un oğullarından birisi olan Mehmet Erboy Göztepeliydi. Sarı kırmızılı kulüpte yöneticilik bile yaptı… Benim iki oğlum Karşıyakalı… Birisi Voleybol Şubesinde dört yıldır yönetici…
Bu yazıyla da Altay’ın 107. Kuruluş yıl dönümünü değişik duygularla kutlamak istedim…
Elbette Altay’ın kurucularını minnet ve şükranla anıyoruz. Bugünlere getirenlerin ve yarınlara taşıyacakların da hakkını yemememiz lazım.
Gazeteciliğimin stajyerlik yaptığım dönemlerinden başlayıp, kendilerinden çok şey öğrendiğim efsanevi başkanları da anmadan geçemeyeceğim. Mazhar Zorlu, Esin Özgener, Rıdvan Burteçin başta olmak üzere “Büyük Altay”lı kardeşler Kemal Zorlu ile TÜRFAD’ta birlikte görev yaptığım Nazif Zorlu… Çok güzel anılarımızın olduğu, kısa bir süre önce kaydettiğimiz kardeş gibi sevdiğim rahmetli Tuğrul Koparan. Ben de başkanlıktan öte, dost, arkadaş, kardeş olarak ayrı yeri olan çok değer verdiğim Bengi Baban ve Mahmut Özgener. Kulübe geldiği ilk günü dün gibi hatırladığım Ahmet Taşpınar. Her döneminde Altay’a desteklerini esirgemeyen Mehmet Erdoğan, Erdinç Altınyeleklioğlu, Hanri Benazus başta olmak üzere ismini saymakla yazamayacağım çok değerli büyüklerim, yaşıtlarım ve küçüklerime Altay’a yaptıkları hizmetler için sonsuz teşekkürler…
Şerefli koca bir ülkünün şerefi namusu hepsinin…
Şerefli şanlı şen Altay…
Kudretinle kuvvetinle şen Altay…
Altay sevil koş atıl oyna...
Semalarda semalarda parılda...
İzmir'in parlak yıldızı, duydular şanımızı…
Yüksel ki sen kararsın ay…
Kudretinle kuvvetinle şen Altay…
Elif lam te elif ye…
Altay, Altay, Altay!..
107. Kuruluş Yılın kutlu olsun… Başta Talat Erboy olmak üzere kuruculara rahmetle anarken, bugünkü yönetimin gayretlerini takdirle karşıladığımı belirtirken, Altay’a Süper Lig yolunda başarılar diliyorum…
Yorum Yazın
Facebook Yorum