SEVGİ MOLVA
Bilişim uzmanları; “eğer 20’li yaşlarda iseniz, vizyonunuza uygun bir şirkete girip işi öğrenin, 30’lu yaşlarda iseniz, kendi şirketinizi kurun veya yapmak istediğiniz işe zaman ayırın, 40’lı yaşlarda iseniz, iyi olduğunuz alanda kendinizi güncel tutmaya çalışın, 50’li yaşlarda iseniz deneyimlerinizi paylaşın, gençleri bilgilendirin, 60 ve üstü iseniz eğer, artık torun bakabilirsiniz” diyor.
30’lu yaşlar çok önemli. İmparatorlar zamanında birkaç yönetici, dünyayı küreselleştirmiş, daha sonra ise birkaç bin büyük şirket, bunu genişletip devam ettirmiş, bugünün 30’lu yaşlarında olanların ise küreselleşmeyi dünyanın her ucuna götüreceği söyleniyor.
Dünyanın geldiği yer; tüketim-üretim kısır döngüsü ve sürekli kâr etmek isteyen gruplar sonucunda kültürü, insanı hiçe sayan bir nokta. Dijital kuşaklar bir şeylerin yanlış olduğunu görüyor aslında ve değişmesini de istiyor. Ama neyin değiştirileceğinin önemi yok, onlarca. Kitleler mi, teknoloji mi, din mi, kaliteli liderler mi; önemli değil.
Gerçek şu ki; dünya yeni bir kölelik boyunduruğuna giriyor. Soru şu: Ekonomik kölelerin dijital kölelikten kurtulma şansı var mı? Örneğin sağlıkta 5-6 yıl içinde yutulan mikro-robotların devreye gireceği ve tekstilde ısı ayarlayıcı “nano” giysilerin yaşamımıza katılacağı söyleniyor.
Uzmanlar, “küresel ekonomide başarı için 7 temel beceri gerekiyor” diyorlar. Eleştirel düşünme, işbirliği, zihinsel çeviklik, insiyatif alma, sözlü ve yazılı iletişim, veri analizi, hayal gücü. Bizde ki eğitim bunları veriyor mu?
Ülkeler; dijital devrim tetikleyicileri, onların peşinden gidenler, dikkat edilmesi gerekenler ve umutsuzlar olarak sınıflanıyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün çalışmasına göre yarının bilim uzmanları hangi ülkeden çıkacak sıralamasında, Almanya başı çekiyor, 35 ülke içinde biz sondayız. Şaşırıyor muyuz? Maalesef şaşıramıyoruz.
Önümüzdeki yıllarda; dünya adına insanlara değişik fırsatlar, yeni iş alanları da açılacak mutlaka ama, tehditler de pek çok. Robot bilgisayarların gelişerek insanlığı tehdit eden noktaya gelmesinin ve insanlara göre makinelerin daha aktif olmasının an meselesi olduğu belirtiliyor. Geçmişte çok sayıda makine, az sayıda insanın hizmetine girdi. Eşitsizlikler de böyle çoğaldı. Bugün ise makinenin yerini “VERİ” aldı. Yaşantımızın nereye dönüşeceğini “VERİ”yi yönetenler belirleyecek. Sadece insanlığı değil, yaşamın geleceği de onların ellerinde. Eyvah ki, ne eyvah. “Demokrasi, demokrasi” derken dijital diktatörler mi başta olacak acaba? Sanayi devrimi insanlığı fiziksel olarak zayıflattı, ”yapay zeka” ise zihinsel olarak mı zayıflatacak? Yöneticiler kitlesel aptalları daha iyi yönetecek, bu durumda. 30’lu yaşlardakiler bizi kurtaracak mı? Şurası gerçek; var sandığımız dünya, artık yok. Kritik değişimler dönemindeyiz.
Biz öze, kendimize dönersek; belki Avrupa’ya ortak olacakken, Suudi Arabistan’la ortak olduk. Çin ve Doğu Asya hızla gelişip dünya egemenliğine katılmaya çalışıyor, halbuki. Kapitalizmin sömüreceği ülkelerin başında da İslam ülkeleri var. Türkiye’nin de İslam dünyası ile birlikte köleleşme tehlikesi var. Zamanın şu noktasında, Hristiyanlar veya farklı dinler değil Müslümanlar birbiriyle mücadele ediyor, ettiriliyor. Dünya güçleri, ömürlerini uzatmak için fakir ve güçsüzleri önce yok edebilirler. Bugünkü kölelik padişah köleliği değil tabii ama, üzülerek baktığımız Uganda, Zimbabwe gibi ülkeler çizgisinde görünmek de yeterli problem olabilir.
Evrimin her aşaması bir öncekinden daha iyi olur diye de bir kural yok ki. Kaliteli insanlar çoğalmıyor, defolu insan dolu her ortamda. Uygar bir dünyada yaşamak mümkün değil mi acaba? Uygarlık için Avrupa’da bir temel var ama dünyanın her köşesinde bunun uygulaması çok başarısız. Uygar dediğimiz toplumların bile henüz ulaşamadığı bir aydınlanma çağına kesinlikle ihtiyaç var. Şiddet ve zorbalık karşıtı olanların birleşmesi gerek, belki de. İnsan varlığı üzerine kurulmuş, insan haklarına dayanan bir ortak düşünceyi sahiplenerek ve çoğalarak acaba yeni bir aşamaya gelinebilir mi? Umutlanabilir miyiz?
Yoksa bu bir ütopya mı? Zihinsel olarak zayıflamazsak, belki.
Bunu da zaman gösterecek.
Yorum Yazın
Facebook Yorum