Evde yemek yapılacak, yapay zekaya soralım diyorlar. Öğrencilerime kısa ödevler veriyorum, yapay zekadan yararlanırız diyerek yanımdan ayrılıyorlar. Koç, rakip takımın oyuncularını, savunma ve hücum yaklaşımlarını yüklüyor, yeni taktik anlayışları oyuncularına aktarmaya çalışıyor, sonra da bu verilerin ışığı altında maç kazanmayı ümit ediyor.
Yazdığım köşeler için yapay zekaya henüz başvurmadım. Bunu kullananlar onun neler yaptıklarını bana anlata anlata bitiremiyorlar. “Bir dene, bir daha bırakamazsın” diyorlar. Bazı araştırmacıların bu zekâyı inanılmaz ölçülerde kullandıklarını biliyorum. Ama bu kullanım insan yaşamını ne kadar rahatlatıyor ya da kolaylaştırıyor, bunu ölçmek şimdilik kolay değil…
Hafızam, ondan yararlanmak için onun bilgilerle donatılmasının gerekliliği düzeyinde. Robotların endüstride kullanılması, neredeyse insanın sanayiden el çektirilmesine kadar uzanan bir serüvene sahip. İşi, çalışma ekonomisi açısından değerlendirdiğimde ILO’dan araştırdıklarım bile yeterli olamıyor.
Henry Ford, seri otomobil üretmek için uğraştığı ilk yıllarında bankaya gidip kredi istediğinde, banka müdürünün kendisine söylediği şu söze itibar etmemişti: “İnsanlar otomobil değil, at satın almak istiyor, bırak bu işleri Ford” demişti. Ama günümüzde zenginlik galiba at sahibi olmaktan mı geçiyor?
Bu günlere geldiğimizde artık otomobil satın almak o yıllara göre kolaylaştı. Çeşit ve özellikler arttı. İşe elektrik girdi. İçten yanmalı motor üretenler, elektrikliler için “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” der gibiler…
Sporda kurallar, zeminler, malzemeler hızla değişmeye başladı. Bir ara, atletizmdeki koşuların saat yönünün tersinden değil, saat yönünde yapılacağı şeklinde bir duyum almıştım. Düşünsenize, yüzlerce atletizm pistinin bu yeni kurala göre yapılmaya çalışılmasında harcanacak rakamları spor bütçeleri karşılayabilecek midir?
Koşular için ayakkabı tasarımları değişti. Bazı özelliklerin atletlere büyük bir avantaj sağlayacağı için yarış öncesinde çok ciddi biçimde incelendiği ve yasaklandığı biliniyor. Spor salonlarında mücadele eden sporcuların soluduğu hava içerisindeki oksijen seviyesi azalınca otomatik olarak taze hava pompalanıyor. Ama her iki konuda gözden kaçan noktalar var: Ayakkabı öyle bir şekilde üretiliyor ki, kontroller esnasında normal ölçülerde bulunuyor. Koşuya başlandıktan sonra olması gereken formuna ulaşıyor. Salondaki hava koşullarına gelince, oradaki sporcular deniz seviyesinde olmalarına rağmen yüksek irtifa koşullarında antrenman şansı bulundukları için salondaki taze havaya ihtiyaçları bulunmuyor olmasınlar?
Yazımı yazarken, YZ beni izlemekte güçlük çekiyor. Daldan dala atladıkça hızıma yetişemiyor. Öyle zannediyorum ki sizler de konu çeşitliliğinden şaşkına döndünüz. İyisi mi, burada kesiyorum.
Haftaya YZ’nın neler yapamayacağını anlatacak bir yazıyı okumaya hazır olun.
Yorum Yazın
Facebook Yorum