Canlının olduğu her yerde bir yaşam ve o yaşamın olduğu yerde de yaşamın bir amacı olması gerekir. “Yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır” deyip özetleyebilir miyiz ?
Dünyaya geldik, yedik, içtik, gezdik, sevdik, üredik, sonra da bir sebeple öldük. Kendine ait anlatacak bir hikâyesi olmayan insan için, yaşamak bundan ibaret olarak kalır. Binlercesi gibi.
En derin felsefecilere bakarsak:
Platon; bilginin insanı erdeme ulaştıran en önemli araç olduğuna inanıyordu. O yüzden ona göre, hayatın anlamının “daha çok öğrenmek” olduğunu söyleyebiliriz.
Aristo’ya göre; insan hayatının nihai amacının “iyi olmak” olduğunu söyleyebiliriz.
Sofist Gorgias’ın ve daha sonra da Sokrates’in öğrencisi olan Antisthenes’in öğretisi olan Kinizm’e (cynicism) göre, insanın nihai amacı, “basit bir yaşam” sürdürebilmek olmalıdır. Bu basit yaşamda kişi, toplumdaki bireylerin çoğunu güdüleyen zenginlik, ün, güç ve cinsellik gibi arzuları bir kenara bırakıp, kendi kendine yetebildiği şatafatsız bir hayat sürdürür.
Epikürizm’de, kişinin keyfini maksimize etmesi, üst seviyeye çıkması için kişinin alçakgönüllü bir hayat yaşaması, hayatın nasıl işlediğini anlaması ve arzularını kısıtlaması beklenir.
Stoacılığa göre; insan mutsuzluğa düşer, çünkü hayata dair yanlış çıkarımlar yapmıştır. Dolayısıyla, insan doğanın işleyiş mantığını iyi tanımalı ve ona göre hareket etmelidir.
Kantianizm: Alman filozof Immanuel Kant‘ın zihin ve etik üzerine kurguladığı düşüncelerinden kök salmıştır. Toplumu bir arada tutan ve optimal düzeyde geçinmeyi sağlayan bir ahlaki anlayışa bağlıdır. “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran” şeklinde özetlenebilir.
Çevremizde ise; insanlar eğer biraz okumuş yazmışlarsa, hayatla ilgili konuşmalar duyarız.
Hayat çok kısa. Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli insan.
Hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için. Hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin. Ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir gülüşlerin. Merhaba dememişsen, anlamsızdır ayrılıklar.
Değerli olabilmeli hayat, başkasının yerine koyabilmeli insan kendini, ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli.
Küçük mutlulukları fark etmek için, büyük acılar çekmek gerekmez. Herkesi düşünmekten kendini, kendini düşünmekten herkesi unutmamak gerek.
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli her şeye kişi. Hafızası olmalı insanın, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için. Soruları olmalı, yanıtları bulmak için. Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayan. Herkese yetecek kadar büyük olmalı insanın içindeki sevgisi… Ve böyle uzar gider söylemler.
Hayat hakkında herkes, kendine ve birilerine tavsiye vermenin yolunda. Çıkış yolu aranıyor çünkü. Çıkış yolu nerede?
Sanırım, ön yargılardan korunmadan hayatı keşfe çıkamıyor insan. Bilgi şart tabii ama deneyimlenmeden alınan bilgi de yük oluyor bazen. Anlayış için, yine de bilgiye ihtiyaç var. Bilgi, sevgi ve içinde sanat olan her şey çıkış yolu olabilir.
Bütün cevaplar aslında bizde, kendimizde saklı. Bireyselliğimizi keşfetmek gerek. Önce bunu sağlamak, sonra kolektif bir anlayışla, tüketerek değil, esas üreterek ve bilinçli bir şekilde yaşamak lazım bu evrende. Egolarımızdan sıyrılıp kendimizle olan ilişkimizi geliştirerek, zenginleştirerek, yanılgıları fark ederek, bencillikten arınarak - “amaç”ı keşfetmek.
İnsanımsı değil de gerçek insan olmaya dair idrakin gelişmesi ve yaşama tüm varlıklara sevgiden de önce saygı duymak, tek çıkış yolumuz sanırım.
Yorum Yazın
Facebook Yorum