Bir insanın sonunu hazırlamak istiyorsanız, egosunu beslemeye başlayın. Yüksek ego bir insanın sonunu hazırlar. Yaranma telaşına kapılanların sayısı her gün artmakta. Bunlar, zayıf buldukları insanların egolarını besleyerek onların sonunu hazırlamakta. Ego sarhoşluğuna kapılanı da ayıltmak çok zor. Beslenen egoları ile “Şişen balonun patlaması için toplu iğnenin ucunun yetmesi” gerçeğinden uzaklaşmış oluyor.
Şu sıralar, biraz para ve küçücük de olsa bir mevki sahibi olan zayıf insanlar da, ego sarhoşluğuna kapılmakta, kendilerini “tanrının yeryüzündeki gölgesi” olarak görmekte. Tıpkı eski krallar, faşist diktatörler gibi… Aldığı nefesin bile kendisine ait olmadığını bile bile kendini kandırmakta. Yüce Rabbim ’in bunları gördüğünü unutmakta. Yakın çevresinde bu insanları görünce, insan daha bir üzülmekte.
Güzel işler yapanların duygularını okşamak gerekiyor zaman zaman. Adamı olmak, yaranmak amacı gütmeden. Yazılarımda halktan ve haktan yana olanların duygularını okşadığım çok olur. Benimkisi motive etmek babında. Yeter ki mutlu bir yaşam için bir adım atsınlar. Gel gör ki kimileri yükseklerde uçan kartalın hikâyesinden bi haber, yanlışlarını alkışlayanların alkışları ile coşkusunu sürdürmekte. Geldiği yeri unutmakta.
Birilerinin anlam çıkaracağı umuduyla birkaç sözü paylaşmak istedim.
Kartala sordular;
Yere düşmek gibi bir korkun var mı?
Kartal gülmüş ve demiş ki;
Ben insan değilim ki biraz yükseldiğim zaman kendimi beğenip havaya gireyim, ben zirvedeyken gözlerim hep aşağıdadır.
Mevlana ne güzel söylemiş. “Senin için başkasını terk eden, başkası için de seni terk eder.”, “Şeytan şarap içmekten uzaktı, ama onu kibir ve inkârı sarhoş etmişti.”
Adama sormuşlar “Bu kadar kısa zamanda nasıl zengin oldun?”. Adam cevap vermiş, “Beni satın alanları, satarak”. Diyorum ki ‘satın alınamayan adam, satmaz da.’
*******
Çelişkiler ile dolu bir dünyada yaşıyoruz. Dünyaca ünlü usta şairimiz Nazım Hikmet Ran doğumunun 114’üncü yıl dönümünde anıldı. Anma etkinliğine rahatsızlığıma rağmen katıldım. O ülkemden, dünyamdan çok alacaklı gitmişti. Orada olmalıydım her şeye rağmen. Komünist denilerek ülkesinden uzaklaştırılan şaire, şimdi herkes sahip çıkmakta. Gençliğimizde kodesi göz önüne alarak şiirlerini okurduk. Şimdi herkes sahiplenmekte. Keşke o zamanlarda da sahiplenilseydi. Yasaklara karşı direnilseydi. Nazım ne güzel yazmış “Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim, yaşamımın tüm sesi seninle kalsın. Sonra Türkiye’ye ver bu sesi. Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak.” Barışmalar, neden ölümden sonraya kalır ki?
İnsanı yaşatmak için düzenlenen “organ bağışı” çalışmalarını gücüm yettiğince destekliyorum. İzmir bu konuda Türkiye birincisi. Katip Çelebi Üniversitesi’nde Saffet Hocayı çok sever, sayarım. Yöneticiliğinden çok, âlim olarak tanırım. (Prof. Dr. Saffet Köse, İKÇÜ Rektör Yard.) Organ Bağışı konferansı için kendilerini dinlemeye gittim. Saffet Hocam, Kur’ân-ı Kerîm Mâide Suresi 32. Ayetinde geçen “Kim bir canın yaşamasına vesile olursa, o bütün insanları yaşatmış gibi olur” ifadesini hatırlatınca birden kendimi başka bir evrende yaşıyormuş his ettim. Bu güzel ayete rağmen, insanların yaşamına son verenler için söylenecek bir söz bulamıyorum. Ya siz?
Son söz “Aklı boş insandan hikâye dinlersin. Aklı başında olandan hayatı öğrenirsin.”
Yorum Yazın
Facebook Yorum