Bir sabah telefonum çaldı… Günün erken saatleri ve gece yarısı çalan telefonlardan hep ürkmüşümdür… “Hayırdır inşallah” diyerek baktım. Arayan Hüsnü Oral…
Telefonu açtığımda “Günaydın”dan sonra halimi hatırımı sordu ve “Yazını okudum. Teşekkür ederim. Hep güzel şeylere değiniyorsun. Sana hayran kalmamak, fikirlerini insanlarla paylaşmamak olmaz. Önerdiğin spor birliği ve çalıştay için bak aklıma ne geldi” dedi.
Nefes almadan noktayı koydu:
“Haydi Avni kolları sıva. Sen İzmir’de spor misyonerisin, hareketi başlatıyoruz…”
Cesareti olmayanın hep bir bahanesi vardır. Biz de bahaneye yer yok. Üstelik inandığımız büyüklerin ricası bir emirdir. Emir de demiri kestiğine göre!
İlk olarak Dr. Şaban Acarbay’ı aradım. Sonra bizim dernek bu iş için olmazsa olmazımız… Hemen Türkiye Spor Yazarları Derneği adına İzmir Şube Başkanı Bahri Okumuş ile görüştüm. Olduk dört kişi… Oral, Acarbay, Okumuş ve bendeniz… Toplandık.
Ana kararlarda fikir birliğine vardık. Her branş temsilcisini de aramıza almak istiyorduk. Öncelik STK Başkanı ve seçilmiş olmasıydı. Atletizmde duayen isim Yavuz Tunç, voleybolda dernek başkanı Serbay Kos, İzmir Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı Kadri Yatkın da ekibimize katıldı…
“1 Eylül Dünya Barış Günü” atılan ilk tohum, 10 Mayıstaki genişletilmiş toplantının ardından da ok yaydan çıktı. Önerdiğim ve hemen kabul gören “İzmir Spor Hareketi” için start verildi…
Bilip bilmediğinizi bilemiyorum.
Ok ancak geri çekilerek atılır. Hayat seni geri çekiyorsa, o seni daha büyük yerlere fırlatacağı içindir. Öyleyse nişan almaya devam edecektik!
İzmir sporunun yarınları için kararlıydık.
Hedef olarak; sporunun gelişmesi, yaygınlaştırılması, yediden yetmiş yediye geniş kitlelere spor yaptırılması amaç olmalıydı. Sporda sivil toplum kuruluşlarının yok sayılmaması, İzmir’de sporun sadece futbol olmadığının varlığın kanıtlanması önemliydi. Hele hele kulüp-belediye-okul-aile iletişimlerinin sağlamlaştırılması şart olduğu bir gerçekti. Sporun bilimsel olarak, sağlıklı yapılmasının imkânlarının yaratılacak olması ve parası olmayıp da spor okullarına gidemeyenlere gidilecek bir proje yaratılması şarttı. Bir birinden mükemmel sosyal sorumluluk projeleri, hem de çok az bir bütçe ile yapılabilirdi…
Prensipte anlaşıldı.
Konuyu ısrarla “İlk olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile paylaşalım” tezimiz, “Öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Daire Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Gençlik Spor Kulübü Başkanıyla bir araya gelmeliyiz” olarak değişime uğradı.
Ekibe başkanın nazar boncuklarından genç üst düzey başarılı bürokrat Hakan Orhunbilge ve başkanın BAL’dan arkadaşı kulüp başkanı Ersan Odaman da eklendi.
Aşık Veysel Buz Sporlarında yapılan iki toplantı sonucunda “Neleri nasıl yapabileceğimizi” görüştüğümüzde ana fikir; İzmir Sporunu bir değil, birkaç adım öne çıkarmak oldu. Daha çok çocuğumuza, gencimize, İzmirliye bilinçli spor yaptırmak, İzmir sporunu ortak akılla yürütülmesini sağlamak, amatör sporlara ve sporculara yardımcı olmak, yepyeni spor tesisleri kazandırmak, geniş kapsamlı spor çalıştayı olmak üzere görüşmelerle sonuca ulaşmak… Bunları yaparken de mümkün olduğu kadar az para harcamak. Bütçeyi akıllı kullanmak. Herkesin gönüllülük esasına göre iş yapmasını sağlamak. Akademisyenlerden, beden eğitimi öğretmenlerinden destek almak oldu.
Yapılması gerekenler tek tek anlatıldı ve not edildi…
Bu toplantılarda su yüzüne çıkarmadığımız, gündeme almadığımız inanılmaz yapılacak işlerin varlığından da söz etmeliyim. Onlara da sıra gelecekti.
Yukarıdaki yazdıklarımı köşeyi takip edenler mutlaka anımsayacaktır. 12 Eylül 2020 tarihli Yenigün Gazetesi’nde yazdığıma benzer bir özet…
O günkü yazımı şöyle noktalamışım: “Sepetteki yengeçleri değil, tarladaki karıncaları örnek alalım. Ne dersiniz?”
Biz; sporu çok seven, bisikletle gezen, çocuklarla havuzda yüzen, denizin dibine dalgıç gibi dalan sevgili başkanımızdan önce spora bakan, sporcu olduğu kadar spora gönül veren ve bilen genel sekreter yardımcısına ulaşamadan toplantılarımıza nokta koymak zorunda kaldık mı? Bırakıldık mı?
Günlerdir bulamadığımız cevap!
Biliyorum da… Aslında aradığımız hepimizin bildiği basit bir cevap değil mi?
Ama bizim bu oluşumdaki kilit nokta olan, İzmir’in “çalışkan ismi” spor adamlığı kimliğinin yanında başarılı bir siyasi geçmişi bulunan Hüsnü Oral’ın cevaplardan çok düşüncesi önemli… Bu oluşumun önderi olduğundan kesinlikle ezip geçilmez, geçemeyiz!
Biz spor adamları, daha doğrusu bu ekip tarafından oluşacak organizasyonların, son dönemin modası gibi “%100 İzmir” damgasıyla gerçeğe dönüşeceğinden emin olunuz… Ne İstanbul’dan reklam ajanlarına verilecek, ne de Ankara’dan bürokrat, siyasi yakınlarına…
Nedeni; “Bize yabancı” profesyonellerden çok daha güzel işlere imza atacak “bizim çocuğumuz” veya “İzmir aşığı” gerçek amatör spor adamlarının İzmir’de yeterli kapasitede ve çok sayıda bulunması…
Kim ne derse desin. Ne düşünürse düşünsün. Gerçeği hiç kimse değiştiremez. Bugün gözü kör olanların yarın açılmayacağı, açmayacağımız ne malum!..
Şimdi dönelim; “Sporu seviyorum” diyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e…
Sevgili başkanımız; bu oluşum için sizden destek, güç, ilgi ve görüşmek için randevu bekliyoruz… Çünkü bu sizin belki de rüyalarınızı süsleyen, hayallere dalıp gittiğiniz spor projelerini içeriyor…
Elbette prosedüre saygımız sonsuz. Bu sıradan size kadar üzerine koya koya gelmek istedik. Bir kar tanesiydik, yuvarlana yuvarlara büyüyüp çığ gibi gelerek onayınızı isteyecektik.
Kusura bakmayın. Bunu bilinen gerçeklerden dolayı beceremedik. Sakın; birilerini suçladığımızı zannetmeyin… Suçlu aramıyoruz. Çünkü biz de suçluyuz!
Hep, Publilius Cyrus’un dediği gibi “En yükseğe erişmek isterseniz, en aşağıdan başlayın” sözünden hareket ederiz…
Yolumuzdaki engelleri aşarken, zorluklara göğüs germesini de biliriz. Confucius’un dediği gibi “Büyük ve üstün insanın yükselmesi yukarıya doğrudur; düşük bir insanın yükselmesi ise aşağıya doğrudur.”
Bizim yaşamımızda daima yukarıya doğru gidişat vardır!..
Yorum Yazın
Facebook Yorum