Sporda eğitim mi, antrenman mı; yoksa spor mu, eğitimi mi derken konu uzadı gitti. Ama merak etmeyin, beklediğinize değdi gibi…
Yıllar önce, Sovyetler Birliğinden henüz yeni ayrılmış olan Litvanya’nın başkenti Vilnius’tayım. Oraya nasıl gittiğimi merak edenler olabilir. Avusturya’dan Polonya’nın başkenti Varşova’ya gece uçtum. Bir gece orada kaldıktan sonra sabahın erken saatlerinde Vilnius’a geçtim. Hava yolu ile tabi. Ülkenin ekonomisi çok iyi değil. Lojman ile yurt arası bir konaklama bölgesinde kalıyorum. Lokantasında her gün aynı yemek çıkıyor. Antrenmanları ve halkı izliyorum. Sabah süt kuyruğuna giriyorlar. Sıra uzun. Sıranın sonu gelmeden süt bitiyor. Kimse telaş etmiyor. Ertesi gün, bir gün öncesinde süt alma sırasında beklerken kendilerine sıra gelmeyenlere sıranın önünde yer veriyorlar.
Zamanın muhteşem hakem eğitimcisi ve IHF’nin (Uluslararası hentbol Federasyonu) Hakem Kurulu Üyesi jannis Grinbergas’ı arıyorum. O aynı zamanda Olimpiyat Komitesi üyesi olduğu için bir toplantı nedeni ile yurt dışında olduğunu öğreniyorum. Sorun değildi benim için. Kıymetli antrenör dostum Antanas’ın antrenmanlarını izliyorum. Bir kulüp takımı ama aynı zamanda milli takım oyuncularını antrene ediyor. Hızımı alamayıp Vilnius Üniversitesini ziyaret ediyorum. Oradaki hocalarla kısa sürede ahbap olduktan sonra maç analizi programları üzerine tartışıyorum.
Ertesi gün son değerlendirmelerimi yapıyorum. Birkaç oyuncu gözüme çarpıyor. Türkiye’de oynamalarını teklif ediyorum. Sonunda boyu 1.90 cm’ye varan kadın oyuncu gelmeyi kabul ediyor. Benim için de bir sürpriz bu. O yıllarda destek verdiğim Vestel Spor Kulübüne davet ediyorum. Ligde orta sıralarda olan bu takım, çeşitli destek ve değişik antrenmanlar sonrasında üst sıralara tırmanıyor. Ligi ikinci sırada tamamlıyor. TMO ile Başbakanlık Kupası oynuyor ve Türkiye’de ilk ve son kez oynanan Başbakanlık Kupasını kazanıyor.
Sonra Avrupa Kupaları... Yunanistan, İsrail takımları ile yaptığı maçları galibiyetle tamamlıyor. Sonra İtalya… İki maç orada oynanıyor. Uzatmayayım, jana’nın ligde gösteremediği performansı bu maçlarda patlıyor. Tur geçiliyor. Kadınlarda ilk kez çeyrek final kapısı geliyor. Sonra Rostov on Don takımı rakip olarak çıkıyor. Önce İzmir, sonra Rostov maceraları. Rusya’ya giderken Aeroflot’un İstanbul-Soçi uçuşunu kullanıyoruz. Sonrası 10 saat süren bir otobüs yolculuğu. Sonuç mu, topu göremedik! Ama maçın gözlemcisi Ion von Germanescu, kiminle hangi dilde konuşacağım diye merak ederken müthiş Almancası ile iyi bir temas kuruyoruz.
Yıllar sonra, Yıldız Bayanlar Avrupa Şampiyonasını Samsun’da yapmayı kararlaştırınca (Bu kararda o zamanın Milletvekili olan Tarık Cengiz’in gayretlerini ilâve etmeliyim) Samsun’dan bir ya da birkaç kişi ile Avrupa’ya seyahate çıkıp bir şampiyonın izlenmesi gerektiğini söylüyorum. Ali İhsan Kalkavan ile (Nur içinde yatsın) Bükreş’e, Büyük Bayanlar Avrupa Şampiyonasının organizasyonunu incelemeye ve izlemeye gidiyoruz. Final maçlarını oynanacağı salona gidiyoruz. Salonun adı ne? Yıllar önce bir maçımızda gözlemci olan Germanescu’nun ismi salona verilmişti. Saygı ile andım. Salona girdik. Tertemiz, dört köşede birer hoparlör var, hafif bir müzik sesi geliyor. Basın tribününe o zamanın en iyi teknolojisi sayılan tüplü bilgisayarlar yerleştirilmiş ve internet servisi de sunulmuştu. Soyunma odaları, toplantı salonları, VIP odaları, vb. her yeri didik didik ettik. Salonun dışına çıktık. Ali İhsan Kalkavan’a sordum, “Abi ne diyorsun? dedim… Şöyle cevap verdi: “Yavuz hocam, biz bu turnuvayı Samsun’da yapamayız…” Ona verdiğim tepki şöyle idi: “İşte, şu andan itibaren bunu yaparız” dedim…
Bükreş sokaklarında gezerken daha önce Samsun Spor’da oynayan futbolcunun yolda bizi görüp sevinmesini mi, arkadaşları ve ailesi ile bizi ağırlamalarını mı, Samsun’da çalışmayan havalimanını sanki çalışıyormuş gibi gösteren bir web sayfası tasarlayan ve yapan Gökcan Server Çamur’u mu, Samsun Havalimanı için müthiş bir gayret gösteren Cem Kozlu’yu mu yazayım?
…
Bugün, Nişantaşı Üniversitesi Spor Bilimlerinden değerli hocam Dr. Selçuk Mete Yazıcı ile telefonda konuşurken, ona “Hocam sizle yaptığım görüşmelerde en az 10 yıllık deneyim kazanıyorum” demiştim. Oysa onun verdiği cevap çok enteresandı: “Bizimle sohbet edenler değil on yıl, bir ömür kazanırlar…”
İşte bu sohbet sonrasında ortaya çıkan bir yazıyı okuyorsunuz. Sizlere, bu ve buna benzer yüzlerce sahneyi yaşamış bir amatör köşe yazarından küçük bir kesiti sundum.
Devamı gelecek…
Yorum Yazın
Facebook Yorum