İçinde olduğumuz Pandemi koşulları nedeni ile birçok sektör kuşkusuz zor günler geçiriyor. Eğitim de bunlardan nasibini alıyor. Uzaktan olsa da bir şekilde hocalar ders vermeye devam ediyorlar. Teknoloji sanıyorum bu defa işe yaradı. Bilgiler gönderiliyor, paylaşılıyor ve çocuklarımızın, gençlerimizin bilgi dağarcıkları genişliyor…
“Eğitim uzaktan olur mu kardeşim?” şeklinde eleştiri cümleleri duyuyor ve okuyoruz. Evet, bazı olumsuz yönler yok değil ama hiç olmamasından daha iyi değil midir? Ve inanın, öğretici hocalarımız bu işe alıştılar ve birçok yeniliği, yeni bilgiyi öğrencileri ile paylaşıyorlar.
İşin sorunlu tarafı, uygulama ve pratik olarak yapılması gereken noktalarda birikiyor. Örneğin, spor öğrenimi almakta olan Üniversite öğrencileri bazı derslerin uygulamalarını yapamadılar. Uygulamanın teorisini dinliyorlar. Ama eminim bunların telafisi en kısa sürede, özellikle yaz döneminde yoğunlaştırılmış programlar ve seyreltilmiş gruplarla yapılacaktır.
Bu durum yalnızca sporda değil birçok eğitim kurumunda yaşanıyor. Mühendislik, malzeme, tıp, vb. birçok bilim alanındaki eğitimleri uygulama ve laboratuvar eksiklikleri ile tamamlayacak olan bu öğrencilerimize kısa sürede etkili bir uygulama eğitimi hazırlamak ve vermek zorundayız.
Hele hele içinde bulunduğumuz günler içerisindeki susuzluk tehlikesine karşılık acaba ne gibi önlemler alınabilir, tarım, uzay ve meteoroloji çalışmaları ile buna nasıl çözüm getirebiliriz konularında derhal yoğun bir çalışma temposuna geçilmelidir. Roketleri bu defa yağmur bulutlarını getirmeleri için uzaya gönderebilir miyiz? Birileri Elon Musk’ı arasın lütfen!
Yüksek nüfusa sahip bir ülke olarak giderek Üniversite öğrencisi olan gençlerimizin sayısı artıyor. Buna karşılık onların iş bulma konularında yeterli istihdam olanakları yaratamıyoruz. Kadro bulamayan mezunlarımız eğitim aldıkları alan dışında iş bulamıyorlar. Buradan yola çıkarak tüm öğrencilerimizi en az iki dalda eğitim alacak şekilde yetiştirmeliyiz.
Nasıl olsa iş bulunamıyor deyip, eğitimden vazgeçmeliyiz demenin anlamı yok. Ne yapacak bu gençler? Sanayiye gidip çırak mı olacaklar? Biz oradakileri eğitime alarak iş verimliliğini arttırmaya çalışıyoruz.
Bu tartışma sonrası, sanıyorum eğitim sistemimizi yeniden gözden geçirmek zorundayız. Bir kere, kim Üniversiteye gitmelidir sorusuna cevap bulmalıyız. Bakınız son yıl içerisinde Öğretmenlik Programlarına başvuru için sınav sonucunda ilk 800 bin içinde olma koşulu getirildi. Artık, Tıp, Mühendislik, Hukuk Fakültelerinde öğrenci olabilmek için belirli sınırlar içinde yer alan adaylar bu eğitim kurumlarına başvurabiliyorlar.
Her türlü olumsuz koşullara rağmen eğitimden geri adım atmayı kimse düşünmesin. Var olan eğitim düzeylerimizin kalitesini arttırmak amacımız olmalıdır. Daha çok fakat kaliteli bilgi peşinde koşmalıyız. Israrla ve büyük bir gayret ile yeni araştırmalara kanat açmalıyız. Yaratıcı, cesaretli, paylaşımcı ve gelecek odaklı gençlerin elinden tutmalı, onları başka boyutlara taşımalıyız.
Ve yeni bir yıla adım attık. Geçmiş geride kaldı. Ders almak evet ama geçmişe takılıp kalmamalıyız. Gelecek, umut beklentisine yol açsa da hedeflere ulaşmanın yolunun eğitimden geçtiğine inanarak yolumuza devam etmeliyiz.
Yeni yıl, daha yeni ve daha rekabetçi bir dönem olacak. Bunu karşılayabilmenin yolu da eğitimdir. Bunu, lütfen her zaman aklımızda tutalım…
Yorum Yazın
Facebook Yorum