Futbol şubesi bulunan kulüp başkanlarının işleri kolay değil. Oyuncu transferleri, teknik direktör arayışları, yolunda gitmeyen işler, kaybedilen maçlar, taraftar baskısı, hakem kararları, federasyonun uygulamaları derken her şey tepe taklak olabiliyor.
Beşiktaş’ta yaşanan olaylar bunun küçük bir örneği. Şenol Güneş istifa etti. Başkan Ahmet Nur Çebi Olağanüstü Kongre kararı aldı. Takımı Burak Yılmaz yönetecek. Benim anlamadığım, bir teknik direktör yanına yardımcı alıyor fakat bir süre sonra görevinden ayrılıyor. Yardımcısı da gitmesi gerekmez mi? Ekiplerin teknik açıdan yönetilmesi bir takım çalışması değil midir?
Trabzon ve Adana Demirspor maçları ardından eğer Konya’ya yenilse idi bu takımın koçunun istifa edeceği söyleniyordu. Lugano maçı dönüm noktası oldu. Gelişmeleri birlikte izledik. Burada kazanan kim oldu acaba?
Uzun sürecek bir lig maratonu varken bu kadar kısa sürede teknik direktör değişikliklerinin yapılması normal değildir. Yenisi gelirse veya var olan yardımcı çalışmalarını sürdürürken benzer sonuçlar yaşanmayacak mıdır? O zaman onu da mı değiştirecekler? Evet değiştirirler çünkü köşede tüm takımların başarısız olmasını bekleyen onlarca teknik direktör var!
Geçen zaman içerisinde şunu öğrendim: Kendilerini çok etkili bulan ve kullandıkları medya mecralarını olağanüstü derecede kullanan yorumcular ve gazetecilerin bazıları bu yapıyı yıpratıyorlar. Oyunculara, çalıştırıcılara, kulüp yöneticilerine karşı akla gelmedik değerlendirmeler yapıyorlar. Ama bunun bir limiti olmalıdır… Sosyal medya konusunda ipin ucu kaçmış durumdadır. Yakın zamanda yakalanması mümkün görünmüyor.
Gazetecilik veya yorumculuk için yalnızca eski futbolcu olmak yeterli değildir. En az bir iletişim bilimleri alanında eğitim almak, güçlü bir staj döneminden geçmek gereklidir. Bu sektörde hizmet edenler, görev süresince bazı hizmet içi konferanslara katılmayı alışkanlık haline getirmelidirler.
Ve biraz değişim ve dönüşüme adapte olmaya ne dersiniz? Fanatik kulüp taraftarlığı bir tarafa bırakılmalıdır. Hep aynı cümleler, klasik eleştiriler, benzer argumanları kullanarak önem kazanma çabaları…
Son iki aydaki radyo ve televizyon yayınlarından çıkardığım değerlendirmelerim bunlar. Tartışmayı kavga boyutuna taşıyarak, yenilen takımların teknik adamları ve yöneticilerine ele geçirilmiş fırsatmış gibi saldırmak, bazı oyuncuları, performansları yerine aldıkları paralar açısından eleştirmek midir spor yorumculuğu?
Ve en önemli konuya geliyorum: Tribündeki teknik direktörlere birkaç sözüm olacak: Sizin takım, yaptığınız kadro şimdiye kadar hiç mağlubiyet almadı. Futbol Federasyonundan rica ediyorum, çok özel bir futbol ligi düzenlesinler veya normal ligdeki maçların birkaçına teknik direktör olarak taraftarlardan bazılarını kura ile kenara gelebilmelerini sağlasınlar. Biraz onlar o ambiyansı yaşasınlar. Bakalım ne olacak?
Ama bu önerime karşı şunu da yazmadan geçemeyeceğim: Bir taraftar herhangi bir sebeple sağlıkla ilgili bir operasyon geçirecektir. Sosyal medyada malum her şeye bir çare yazılıyor, ilaç bulunuyor. Bu taraftar, rahatsızlık çektiği bir sağlık probleminin kaynağı doğru olmayan bilgiler ve donanımlarla soruna çare bulmayı iddia eden kişi veya kurumun yapacağı müdahaleyi kabul eder mi?
Bu yüzden herkes haddini bilmelidir. Yönetici yöneticiliğini, çalıştırıcı çalıştırıcılığını, taraftar taraftarlığını, gazeteci gazeteciliğini sürdürmelidir. Arada yol kazaları olabilir. Çareler tükenir değildir. Bir yolu bulunur.
Televizyon, radyo ve sosyal medyada görünür bir üstünlüğe sahip olan futbolun son zamanlarda sergilediği performans çok iyi değil. İyi gittiği söylenen bazı takımların çok kısa sürede sürpriz sonuçlar yaşayacağını hep birlikte göreceğiz. Bunun nedenleri olarak hızlı forma ulaşma, yetersiz hazırlık periyotları, beklenmedik sakatlıklar, psikolojik dayanıklılık eksikliklerini verebilirim.
Sözün kısası, “yeniden eğitim” şarttır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum