Bazı alışkanlıklarımızdan vaz geçmemiz imkânsız gibi…
Bazen, bayılıyoruz aykırı işler yapmaya…
“Yasak mı?” dediniz…
Hemen deleriz…
Birinin bir şeyi yapmasını istiyorsanız. Eğer inat edip de, yapmıyorsa koyun “Yasak” levhasını bakın nasıl amacınıza ulaşacaksınız…
Denemesi bedava…
O kadar ilginç ve tezat yaşıyoruz ki…
Araba park edeceğimiz yola masa koydurarak akşam yemeği yiyoruz…
“Şerefe” diyerek kadeh tokuştururken, yanından geçen arabanın egzozundan çıkan gaz adeta mezemiz oluyor…
Ya havada uçuşan tozlar…
Derler ya; “Atın ölümü arpadan olsun…”
Aynı misal…
İnsanların geçeceği kaldırımlara park etmek yasak değil mi?
Yasak…
Biz ederiz…
“Biz” derken, edenleri kast ediyorum…
Esnaf kaldırıma, yetmiyor yola masa atar… Oysa dükkânın için bom boştur…
Biraz yürümüş olsa, boş park yerine arabasını koyacak ama; yanı başında olsun diye kaldırıma çıkarır ki, gözünün önünde bulunsun!
Diyecek olsanız; “Anne, içinde minicik bebeği bulunan çocuk arabasını nereden geçirecek?”
Veya “Engelli arabası buradan geçebilir mi?”
Cevap da hazırdır: “Yola insinler…”
Kardeşim yol da işgal altında!..
Kalan alan da da “ölüm tehlikesi” mevcut!..
Hiç önemli değil. Çünkü hayat ona güzel olmalı… Gerisi ister ölsün, ister sakatlansın veya geçecek bir yol bulsun!..
Bu tiplere söylenecek tek söz kalıyor. “Umursamıyorsan, utanmıyorsan, uzaklaş buralardan…”
Bazen tepki koyuyor, kimi zaman da rica ediyorsun ama nafile…
O zaman kendini yabancı şarkı gibi hissediyorsun. Dinleyenin çok, anlayanın yok!..
Sokaktakine laf dinletemiyorsun da, camialarda görev yapanlar çok mu farklı?
“Büyük Altay” için de neler söyledik, neler yazdık…
Düşecek, düşüyor… Tutun, el atın dedik ama nafile!..
Sadece yöneticiler değişti. Antrenörleri değiştirdiler… Mantık aynı…
“Ne var, Altay ilk defa mı düşüyor? Düşerse de çıkar. Nasıl daha önce de düştü, çıktı” diyenleri duyuyor gibisiniz değil mi?
Unutmayın düşen her hangi bir spor kulübü değil, “İzmir Futbolu”nun tarihidir… Kurtuluş Savaşımızın önemli kahramanlarının yer aldığı milli oluşumdur…
Daha önceleri de yazdığımı hatırlıyorum.
Zamanı bir kez daha gelmiş olacak ki, hatırlatmakta yarar görüyorum.
İkinci Meşrutiyet (1908)’e kadar Türkiye’de spor yapmak hem padişah yönetiminin baskısı, hem de muhafazakârların tutumu nedeniyle olanaksızdı. Spor yapanlar o dönemde pederşahi (babanın hüküm olduğu) bir zihniyetle ayıplanırdı. Türkiye’de modern beden eğitimi öncüsü Selim Sırrı Tarcan, 1919 yılında sporu geliştirmek amacıyla bir salon açmak için İzmir’e geldi. Onun bu girişimi “Sarıklılar” olarak tabir edilen aşırı muhafazakârlar tarafından engellendi. Selim Sırrı Tarcan, salon açamamasına rağmen, o dönemde Vali Rahmi Bey, Necati Bey ve Vasıf Çınar Bey’le görüştü. Tarcan’ın spor sevgisi aşısı sonucu Rum ve Ermeniler ile diğer azınlığın da etkinliği nedeniyle artık Türk gençleri spor yapma gereğini duymaya başladı. Türkiye’de futbol ilk kez Rum, Ermeni, İngiliz ve İtalyanlar tarafından 1898 yılında oynandı. 1905 yılında ise Amerikan Koleji’nde eğitim gören Talat Erboy, orada okuyan iki arkadaşı Şerif Remzi Reyent ve Sabri Süleymanoviç’i de yanına alarak yabancı öğrencilerle birlikte futbol oynamaya başladı.
Ne yazık ki bu üç Türk genci, İstibdat Devri’nin karanlık günlerinde Kamil Paşa’nın baskısı sonucu Amerikan Koleji’nden çıkarıldı.
Aile, dedemin kardeşi Talat Erboy’u eğitimini tamamlamak üzere İngiltere’ye gönderdi. 2 yıl İngiltere’de kalan Erboy, futbolun beşiğinde futbolunu geliştirdi. Bir taşta iki kuş vurdu. Hem eğitimini tamamladı, hem de futbolu ustalarıyla oynayıp öğrendi.
Belgesel kayıtlara göre 1905 yılında futbola başlayan Talat Erboy, Sabri Süleymanoviç, Şerif Remzi Reyent ve Nejat Evliyazade ilk Türk futbolcularıdır.
Türkiye’de ilk futbol tüzüğünü İngilizce’ den tercüme edenler Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü’nü yapan Baha Esat Tekant, Talat Erboy ve Nejat Evliyazade oldular.
İşte tüm bunlar yaşanırken 1913 yılı sonunda İzmir’e gelen Celal Bayar, spor yapan Altaylı gençleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katmak ve 1914 yılının 16 Ocak tarihinde Altay fiilen kuruldu. Celal Bayar, o dönem Şark İdadisinde faaliyet gösteren Altay’ın kuruluşu için para yardımında da bulunarak Altay’ın güçlenmesini sağladı.
Altay resmen kurulmuştu. Kurucular listesi şöyleydi:
Mustafa Necati, Vasıf Çınar, Şükrü Saraçoğlu, Baha Esat Tekand, Talat Erboy, Esat Çınar, Nejat Evliyazade, Hüsnü Uğural, Muharrir Rauf Nezih, Şimendiferci Rıfat İyison, Dr.Kemal Tahsin Soydam, Enver Esat Tekand, Tayyareci Mazlum, Kemal Çakırel, Nuri Sıtkı Erboy, Dr.Fikret Tahsin Soydam, Mazlum Öksüz, Tüccar Süreyya, Çiftçi Necati, Fethi Özalp, Sıhhıyeci Kemal İstanbullu ve Halil Zeki Osma.
Altay, Türk sporunun aynası ve tarihidir. İzmir’de sporun öncülüğünü yaparken İkinci Meşrutiyet’ten sonra hürriyet kıvılcımı Altay’da atılmış, siyah-beyazlı gençler, Rum, Ermeni ve diğer azınlıkların politik, ekonomik, sportif baskılarına karşı ilk bayrağı açtı.
Altay, yalnız sporumuzun gururu değil, Türk milli mücadelesinin de atar damarı oldu. 9 Eylül 1922 tarihinde şanlı ordumuz Yunanistan kuvvetlerini püskürtürken sonra, soyadını Altay’dan alan süvari alayı ile İzmir’e giren Fahrettin Altay Paşa, Konak’taki vilayet binasına Türk Bayrağı’nı astıran kumandan oldu.
“Büyük Altay” sözü, yalnız spor sahalarındaki başarıdan dolayı değil, hürriyet kıvılcımını ateşleyen, milliyetçilik ruhunu yaşatan, milliyetçilik bilincini yerleştiren, milli mücadelede canını ortaya koyan, Kurtuluş Savaşı’nda destanlar yaratan, Cumhuriyet döneminde hizmetten hizmete koşan, Atatürk Devrimlerini koruyan, yaşatan evlatlarının eserinden dolayı söylendi.
Atatürk ve İsmet Paşa ile Altay’ın ilk tanışması 14 Ekim 1925 tarihidir. İsmet Paşa ile İzmir’e gelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk Altay’ı ziyaret eder. Kordon’daki Türk Ocağı binasında Altay’ın 9 Eylül Kupasını gören Atatürk; ‘‘Aferin çocuklar, kupa da kazanmışlar’’ der.“
Atatürk, iltifatkâr sözleri ile Altay’ın faaliyetlerini takım kaptanı Hamit Aslan’a sorar. Aldığı cevaplardan çok memnun olan Gazi, kulüp defterine şunları yazar:
‘‘Altay Spor Kulübünde tanıdığım gençlik iftihara şayandır. Bu gençlik muvacehesinde istikbalin kuvveti ve saadeti en bariz görülmektedir.”
Altay ilklerin takımıdır.
Altay, futbol tarihimizde deplasmanda maç oynayan ilk Türk takımıdır.
15 kez İzmir şampiyonluğu yaşayan tek İzmir takımıdır.
Kendi bünyesinden iki kulüp daha çıkaran (Altınordu-Göztepe) ilk Türk takımıdır.
Altay’ın da kurucularından olan Talat Erboy ilk Türk futbolcusudur.
Altaylı Hamit Aslan, İzmir’in ilk milli futbolcusudur.
Altaylı Said Odyak, İzmir’in ilk milli atletidir.
Eski adı Fuar Şehirleri kupası olan UEFA Kupası’na katılan ilk Türk Takımı Altay’dır.
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın ilk üç geleneğini bozan ilk takım Altay’dır.
Türkiye Kupası’nı, bu üç takım dışında kazanan ilk ekip Altay’dır.
Türk futboluna yeni sistemleri getiren ilk isim Altaylı Vahap Özaltay’dır.
Anladınız mı? Ligden düşen bir futbol takımı değil, tarihin ta kendisidir…
O nedenle de kıymetini bilmek gerekir…
Yorum Yazın
Facebook Yorum