YILMAZ DURMAZ
Sosyal medya çok renkli. Bana göre oldukça da yararlı bir ortam. Bazı kendini bilmezler tarafından kirli bilgi çöplüğüne dönüştürülmezse, insanlarda kin ve nefret duygularını artırmak amaçlı olarak kullanılmazsa… Çok ama çok yararlı. Ne diyelim, gerçek hayatta psikopatlar olduğu gibi, ne yazık ki o psikopatlar için de sosyal medya uygun zemin oluyor.
1 Mayıs 2017 de bir eğitimcinin paylaştığı bir paylaşımına, noktasına virgülüne dokunmadan yer vermek için bugünü bekledim. Yani karne gününü.
“1 Mayıs ta okul yönetimi ve öğretmenler için
***Eğitimi, EĞİTİMCİLERE bırakmadığımız müddetçe;
* Eğitimcilere hak ettiği değer, verilmediği müddetçe;
* Eğitimin sorunları tartışılırken, eğitimcilerin sorunları, göz ardı edildiği müddetçe
* Hemen her gün, herkes eğitime dair söz söylerken, eğitimcilere kulak verilmediği müddetçe;
* En küçük bir problem yaşandığında, okula baskın yapan veli manzaraları gördüğümüz, öğrencilerinin önünde, her türlü hakarete, saldırıya maruz kalan, öğretmen haberlerini izlediğimiz müddetçe;
* Büyük medeniyetinin en parlak döneminde, eğitimcilerini baştacı eden ecdadımızın şanlı tarihindeki en güzel örnekleri unutturup, yılda bir kez 24 Kasımda göstermelik seremonilerle, öğretmenleri avutmaya çalıştığımız müddetçe;
***Fatih Sultan Mehmet’in öğrencilik yıllarında hocası Akşemsettin, babası 2. Murat Han örneğinde, öğrenci-veli-öğretmen ve devlet, dörtgeninde oluşan muhteşem tabloyu hayata taşımadığımız müddetçe;
* Bütçeden en büyük payı eğitime ayırdığımız halde, Fatih Projesine verdiğimiz değeri, Öğretmenden esirgediğimiz müddetçe;
* Milyon liralar yatırarak yaptırdığımız okulları, eğitim-öğretime hazırlamak için küçücük bütçeleri ayırmayıp, okul idarecilerini dilenciliğe, çaresizliğe mahkûm ettiğimiz müddetçe;
* Tüm kamu kurum ve kuruluşlarında yardımcı personel istihdamında, nerdeyse bir odaya bir makama bir hizmeti bir memur, özel kalem vs. görevlendirirken, okullardan bir memuru, yeterince yardımcı personeli esirgediğimiz, okulları rehabilitasyon merkezi zannedip, tüm engelli, özel risk gruplarından atanan personelleri okullarda istihdam ettiğimiz müddetçe;
***Okullara öğrenci başına bir bütçe ayırıp, okul idarecilerini rahatlatmak yerine, üstün gayret ve maharetle velilerin güvenini kazanıp, bağış toplayabilen idarecileri cezalandırdığımız ve o idarecileri bunca fedakârlıklarına rağmen kurumda en az ücret alan bir konuma mahkûm ettiğimiz müddetçe;
*Bürokrasiyi, makamından aldığı gücü ahlaksızca, hoyratça kişisel menfaatleri için, ihalelerde, rant mücadelelerinde kullanan bürokratlardan ayıklamadığımız müddetçe;
* Siyasetçilerimizin ve bürokratlarımızın, ehliyet, liyakat yerine, yanlışa yanlış diyebilecek, dik durabilen bürokrat yerine, her zaman, her yerde el pençe divan duran, asla itiraz etmeyen dalkavuk aramaya devam ettikleri müddetçe;
* TBMM’de Milli Eğitim Komisyonunda, öğretmen milletvekilleri olmadığı müddetçe;
Yeteri kadar eğitimi temsil edebilecek sayıda ve tüm partilerden, seçilebilecek yerlerde öğretmen milletvekillerinin olması gerekirken, seçilme yaşının 18’e indiği günümüzde, aday olabilen öğrencisinin karşısında, öğretmene ve memura siyaset yasağı devam ettiği müddetçe;
* VE EN ÖNEMLİSİ, BELKİ BİRİNCİ ÖNCELİKLİ OLARAK, eğitimin tüm inceliklerini bilen, sınıf havasını teneffüs etmiş, eskilerin tabiriyle, tebeşir tozu yutmuş, “Bir Öğretmen Milli Eğitim Bakanımız” olmadığı müddetçe;
***Yeni Türkiye’nin Büyük Medeniyet hedefine ulaşmak için Eğitim ve Kültür problemleri ile boğuşarak zaman kaybetmeye devam edeceğiz.”
Karşıyaka’da 46 bine yakın,Türkiye’de yaklaşık 17 milyon öğrenci karne aldı. Öğrencilere verilen karneler gibi eğitimin karar vericilerine de karne verilebilse.
Eğitim öğretimdeki başarı, sınıftaki öğretmenden başlayarak Milli Eğitim Bakanına kadar uzanır. Bir okul müdürünün atanmasından iktidardaki parti teşkilatı, atadığımilli eğitim müdürü ve iktidara yakın eğitim sendikası sorumlu tutulur ve sandığa da yansıtılır.
Mustafa kemal Atatürk’ün “Eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur” sözü çok anlamlı ve o kadar da yaşama geçirilmesi gereken bir sözdür.
Ama ne yazık ki birilerin adamı olmak, yöneticiliğe atanmak için önemli bir kriter görüldüğü sürece, geleceğimizi tehlikeye atmaya devam edeceğiz. Çocuklarımızı feda etmekle kalmayıp yok edeceğiz.
Siyasetçilerimizin ve bürokratlarımızın, ehliyet, liyakat yerine, yanlışa yanlış diyebilecek, dik durabilen bürokrat yerine, her zaman, her yerde el pençe divan duran, asla itiraz etmeyen dalkavuk aramaya devam ettikleri müddetçe; uyarısına, yalakalıkla geldiği görevde, kendini dünyanın hâkimi olarak gören adamlara sahip çıktıkları sürece eğitimde başarı beklenemez.
Kendini öğretmenden daha bilgili, haddini bilmeyen veliler olduğu sürece de öğretmenden başarı beklenemez. Son zamanlarda öğretmenlerin emekli olmalarının en önemli nedenlerinin başında velilerin haddini bilmemesi ve yöneticilerin tutumları olarak belirtiliyor.
Özellikle iktidardaki karar vericilerin “adama göre iş değil, işe göre adam” felsefesi ile bilgili, öğretmen ve öğrencilere örnek olabilen, dik durabilen, kendini astığını astık, kestiğini kestik ukalalığını göstermeyen kişilerin arkasında durmalılar. Bana göre bu eğitim öğretimin sağlıklı yürümesinin temel koşulların en önemlisidir. Adam olmayanın arkasında durmayı, ülkeye yapılabilecek en büyük ihanet olarak görüyorum.
Herkes eğitimdeki sıkıntılardan söz ediyor, ediyor da…
‘Suçlu ayağa kalk’ denilince de kimsenin ayağa kalktığı yok.
Yorum Yazın
Facebook Yorum