İş söz konusu olunca yer değiştirme kaçınılmaz. Kocaeli ve İstanbul arasında mekik dokumaya devam ediyorum. Hafta sonları İzmit, hafta içinde İstanbul’da yaşıyorum. Aslında iki nokta arası en fazla 100 km. Bazı arkadaşlarım bu mesafeyi her gün gidip gelerek yapıyorlar. Şahsen, tükettiğim enerji bedelini bir tarafa bırakırsam yolda zaman geçirmeyi sevmiyorum.
İzmit derken arada çevredeki dost ve arkadaşlarımı ziyaret etmeyi sürdürüyorum. Ama pandemi bizi bizlerden uzaklaştırdı. Kocaeli Üniversitesinde çalıştığım yıllarda hemen her kesimden inanılmaz arkadaşlarım oldu. Servis otobüsünü satıp organik yumurta üreticisi olanından tutun, Gümüşhane’den bal getirip bana satan İsmail hocaya kadar inanılmaz iyi insanları tanıma fırsatı buldum.
Bal demişken, İsmail Bey bana balı getirir, birkaç çıta bırakırdı. Eşimle akşama evde tartışırdık, kim yiyecek bu kadar balı diye. Ben de eşe dosta hediye ederdim. Bir yıl balımız bitti, bir şekilde ona ulaştım. Bal istiyorum dediğimde “Hocam bu yıl bal iyi değil, getirmeyeceğim” dedi. Aslında herhangi bir yerden bulup getirip pekâlâ bize satabilirdi. Biz de Gümüşhane balı diyerek tüketmeye devam ederdik. Gördüğünüz gibi, kendi beğenmeyince bal getirip satmıyordu.
Dün akşam, kendisini “Dondurmacı” diye tanıtan 40 yıllık, solak ve hentbolcu arkadaşımı ziyarete gittim. Kendisi artık bir fotoğraf sanatçısı, uzmanlığı ise arkeoloji fotoğrafçılığı desem daha doğru olacaktır. Camera obscura tekniği ile yarattığı muhteşem karelerinin sergilenmesini bekliyoruz.
Şehrin en güzel dondurmasını ve tatlılarını üreten bir şirketin dördüncü kuşak temsilcisi… Yanında onun arkadaşı bisiklet kullanan İlker vardı. Laf lafı açtı, Gümüşhane ve köyleri, eski dağ evleri konuşulurken Balcı İsmail Hoca ismi geliverdi. Telefonunu bulduk. Çünkü o da Gümüşhaneli idi. Dünya gerçekten küçük. Bu yılın balını ondan sipariş edeceğiz.
Et ve balık konusunda şanslıyım. Her iki kentte olağanüstü ürünler satan dostlar edindim. Kurtköy’deki kasap dostuma gitmeden ararım ve o da bana ne zaman gelmem gerektiğini söyler. Balık konusunda Tuzla’ya uzanıyorum. Her defasında balık alacağım diye gitsem de balığı orada değerlendiriyoruz.
Pazar konusunda İzmit’in üstüne tanımam. Doğu Kışladaki Cumartesi ve Yahya Kaptan’daki Pazar pazarı beni favorim. Daha çok Yahya Kaptan’dakini tercih ediyorum. Orada limon satan Emine Hanım’a her zaman bir borcum kalır. Bir sürü limonu bana zorla satardı. Haftaya verirsin derdi. Birkaç hafta önce, bir sandığı için inanılmaz paralar ödediğini ve yakında markette 100 liraya limon alırsanız şaşırmayın demişti. Dediği oldu. Ben ne yaptım, limon almadım elma ve üzüm sirkesi kullandım.
Bahsetmeden geçmek istemediğim bir başka esnaf dostlarımdan söz etmezsem bu yazı yarım kalırdı. Kendilerine “Sihirbaz” dediğim terzilerim, adı üstlerinde gerçekten sihirbazlar. Yok ile olmaza inanmıyorlar. Bırakın tadilat işini, bir ceketi nasıl bir damat ceketi haline getirdiklerini bizzat izleyerek gördüm. Merak edeniniz olursa bana yazın, telefon numaralarını vereyim.
Gelecek defa kuru temizlemecimiz ve kuaförlerimizden söz edeceğim. Her iki esnaf dostlarımızla geçen süre çeyrek yüzyıla ulaştı. Girişimcilikleri, işlerinin ehli oluşları, olağanüstü müşteri ilişkileri kitaplara konu olacak cinsten. Kuru temizleme ve ütü işleri konusunda bir arkadaşımızı yönlendirmiştik, onun övgülerini anlatamam ama şu söylediğini paylaşayım: “Nasıl bir insan bu ya…”
Haftaya olimpiyat sonuçları hakkında tartışmaya hazır olun…
Yorum Yazın
Facebook Yorum