Emir nedir senden çektiğim?
Yazıyı mutlaka okuyacaksın. Veya okuyanlardan birisi sana iletecek. O zaman da haklı olarak, “Seni tanımam. Ne yaptım ki, neden böyle yazıyorsun?” diyeceksin.
Haklısın…
Eskiden rahmetli babanın futbolunu zevkle izlemek için Alsancak Stadı’nın yolunu tutar, basın tribününde pür dikkat izlerdik… Şimdi de “hayatımda seyretmem” diye büyük konuştuğum yemek programı için ekran başındayım. Hem de TV8’de…
Emir ne zaman klasını konuşturacak. Ne zaman lafı gediğine koyacak. Ne zaman tabağıyla şaşırtacak. Ne zaman harikalar yaratacak. Ne zaman hatasını anlayıp da, özür dileyecek diye bekliyorum…
Unutmadan yazayım. Risotto da tabağın kaybedince haklıydın. O bakışların bir isyanın başlangıcıydı. Öfkeni içine attın!.. Jüri üyeleri şefler, karşı tarafın tabağı eleştiriliyor, parmesan peynirinin çok fazla olduğunu söylüyor ama yine de puanı ona veriyordu… Tabakla ve yemekle bakışman, koklaman, sonra dönüp de şeflere bakışın şimdi bile gözlerimin önünde… Adeta İtalyan şefe “Yemek İtalya’nın en önemli lezzetlerinden biridir. Senin memleketinden gelmiş olabilir ama biz de iyi yaparız” dedin… Daha önce de yapmış ve mükemmel olduğunu söylemişlerdi…
Emir; medyatik şef taktı mı sana?..
Bana sanki öyle geliyor… Her tabağında en ufak kusuru arıyor ve gördüğünde de, bulduğunda da, adeta tellal gibi etrafa duyurmaktan zevk alıyor…
Saygında kusur etmemen, dik durman senin aile terbiyenden!..
Dedim ya; beni tanımazsın…
Ama ben seni, küçükken tanıdım. Annen Yücel harika bir insan. Çok iyi gazeteci. Aynı gazetede çalıştık. Ben hep sporda o genelde bizden uzak taraftaydı.
“Mükemmel insan” baban Hasan Elidemir ile samimiydik… İkimizin yolları gençken kesişti. Benden küçüktü. O nedenle de hep “ağabey” diyerek saygısını gösterdi. Ben de inan sevgimi… Hep sevgi-saygı sınırıyla geçti günlerimiz, aylarımız, yıllarımız…
O İzmirspor A Takımında, ben o dönemin efsane Yeni Asır da “İzmirspor Muhabiri” olarak hemen hemen her gün en azından bir merhabamız oldu. Sohbetine doyum olmazdı. Az ve öz konuşurdu! Ben de öyle olmalıyım ki, dostluğumuz ölünceye kadar sürdü… Hürriyet’te spor müdürü olduğumda sahaya daha az çıktım. O da muayenehane dişleri söktü, taktı… Senin anlayacağın, daha az karşılaştık. Futbol sahasında, sonraları basın tribününde… Görüşemesek bile dostluğumuz aynı kaldı.
Futbol dünyasında olduğu gibi, doktorlukta da mesleğinin zirvesindeydi. Diş Hekimi olarak adını “İyiler” tablosunun üstlerine yazdırdı. Futbol Yazarlığı yaptı. Kalemi de güçlüydü. Tamamen objektif yorumlarıyla hep 12’den vurdu!..
1970 yılında İzmirspor'da futbola başlayıp 14 yıl bu kulüpte oynadıktan sonra Antalyaspor'a transfer olarak olay yarattı. “Futbol ve okul”u o dönemde bir arada götüren ender futbolculardan birisi olarak göze battı. Eşrefpaşa Hastanesi ve kendi muayenehanesinde doktorluk yaptı. Altay'da da sportif direktörlük görevinde bulundu. Yöneticiliğin de hakkını sonuna kadar verdi. Üç ayrı meslekte de zirvede kaldı…
Son derece mütevazıydı… Hayatı boyunca tek hatasının da kurbanı oldu. Tek zaafı onu alıp götürdü… Hem de en verimli olacağı yaşında…
Eh be Hasan erken gitmedin mi? Hiç de senin gibi bir “Kral”a yakışmadı…
Bak Emir’e aslan gibi… Senin izinde, ancak farklı kulvarda şov yapıyor… Çalımlarıyla aynen sen… Nerede, ne zaman, nasıl atacağın belli değildi. O’nun da öyle… Senin ortaların golü hazırlardı. Onun da ortaya soğuk ve sıcakları dokunulmazlık, oyun kazandırıyor…
Hangi tabağı ne zaman zirveye çıkaracağı hep merak konusu… Ama inan; onu zirveden hiç kimse indiremez!.. Aynen futbol oynadığın dönemlerde seni indiremedikleri “Kral” dedikleri gibi…
Annesi, meslektaşın Yücel Öziçer’i yürekten kutlarım Emir’i harika yetiştirdiği için… Teyzesi de meslektaşımız… Gazeteci-yazar Öncel’i de unutmamak gerekli… Az emeği geçmediğine kefilim…
Bir yanda magazin diğer tarafta spor… Ama son dönemlerde gündeme daha sık gelmeye başlayan gastronomi… Açıkçası iyi yemek düşkünlüğü, yemekten anlama, yemek bilimi, iyi yemek sanatı. İşte bu sanata katkı verenler ve yaşaması için mücadele edenlerin başında gelen mutfaktaki şefler çok önemli. Yarışmasının değeri de bu gerekçeyle büyük. TV’nin dışı kadar içini de bilirim… O nedenle yorumlarımda çok titiz davranmak ve düşünmek zorundayım…
Ama inan ki Emir Elidemir… Bu oyunun kazananı sendin!.. Kimin MasterChef olacağı bilinmez. Beni de hiç mi hiç ilgilendirmez… Sen kazansan da kaybetsen de gönülleri kazanıp mutfağın “gerçek şef”i unvanını çoktan hak ettin…
Unutma; her zaman “şampiyon” tektir… O gün için kazanır. Marifet, kazanmaktan öte “unutulmayacaklar” arasında yer bulabilmektedir. Sen bunu daha bugünden başaracağını kanıtladın…
Şef Emir… Şimdi şımarmak değil, zaferi tamamlamak zamanı…
Şef dedim de aklıma geldi… Hep diyoruz ya: Şef, şefler diye…
Burada bir anımı aktarayım:
Karşıyaka’da dost meclisinde oturuyoruz. Belediye meclisinin kıdemli arkadaşımız da yanımızda. O sırada gruba yaklaşan genç, meclis üyesine utana sıkıla “ağabey bir şey söyleyebilir miyim?” dedi. Arkadaşımız “Tabi buyur” cevabı verdi. Genç, “ağabey sizin belediyenin şefler yarışması mı yapıyormuş. Yoksa şef mi yetiştirecekmiş. Tam anlayamadım. Ama biliyorsun, bizim oraya da sık sık geliyorsun. Mutfakta çalışıyorum. İyi bir şef olmak istiyorum. Bu nedenle de oraya katılmak için ne yapmam gerekiyor? Senin faydan olur mu?” diye sordu.
Meclisteki arkadaş fazla bilgi sahibi değildi galiba. Düşünürken, araya girdim. Aynı gün haberini yazdığım için de biliyordum: “Kardeşim senin o söz ettiğin mutfaktaki şefler için değil. Müzikteki orkestra şefleri için…”
Gülüştük…
Şef dediğin zaman arkası da gelmedi… MasterChef böyle… İyi takımlar her zaman kazanıyor. Jüri üyelerine bakıyorum da, Mehmet Şefi, Fatih Terim’e benzetiyorum… Kaptanın o şaşaalı günlerindeki gibi… Soner şef ise tipik basketbol coachlarını andırıyor. Fenerbahçe ile inanılmazları başaran Zeljko Obradovic örneğini versem yanılır mıyım diye de düşünmedi değilim…
Danilo şefe gelince… Çizmeden geldi, Karadeniz’in damadı olarak aldı başını gidiyor… Karizmatik ve medyatik… Yılmaz Vural kızmasın, adeta onun minyatürü…
Ama Emir bizim evladımız… Bu konuda hiç kimse kusura bakmasın, biz tarafız…
Yorum Yazın
Facebook Yorum