"Bir kıyıdan baktım dünyaya,
ellerimde tuz avucumda sedef.
Bir mavilik bir açıklık,
özgürlük hasreti,
yüreğime vuruyor.
Nerede nerede insanlar.
Dünyayı güzellik kurtaracak.
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey..."
(Zülfü Livaneli)
“Leylim Ley, “Merhaba”,
“Karlı Kayın Ormanında”,
“Kız Çocuğu”, “Kardeşin Duymaz”,
Güneş Topla Benim İçin”, “Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor”, “Memik Oğlan”, “Bulut Mu Olsam”,
“Hoşça Kal Kardeşim Deniz”, “Sevdalı Başım”, ”İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı ”,
“Gün Olur Alır Başımı Giderim”, “Saat 4 Yoksun”…
Bu parçaları
yazdı, besteledi, söyledi, “Yalnız ve Güzel Ülkem”in en çalkantılı 50 yılında!
Marş oldu dillerde her biri!
Yıllar boyu
herkes
-ben dahil-
bu şarkılarla türkülerle büyüdü. Gençliğimiz öğrencilik dönemimiz onun yorumladığı şarkı albümleriyle; onbinleri, yüzbinleri topladığı konserlerle geçti.
Kendi ifadesiyle,
o parçalarda ”Darbeler, idamlar, sürgünler, insan hakları ihlâlleri ile sarsılan bir ülkede yüreğimizin kanı var.
Kimileri cezaevlerinde yazıldı, kimileri yurdumuzdan uzak kalınan yabancı kentlerde.”
****
Zülfü Livaneli...
O; müzisyen, besteci, dev bir yorumcu.
O şair. O yazar.
O, “best seller” romanlar;
“Sis”, “Mutluluk”, “Engereğin Gözündeki Kamaşma”, “Leylanın Evi”,
“Son Ada”, "Serenad”, “Edebiyat Mutluluktur”, “Konstantiniyye Oteli”nin yaratıcısı. 40 dilde yayımlandı o romanlar!
O, ödüllü sinema yönetmeni.
O, UNICEF Büyükelçisi.
O, onurlu bir aydın. O, ilkeli entelektüel. O, bir barışsever...
****
Yaşar Kemâl’e göre,
“Çağın Ustası’dır Livaneli. İnsanlığımızın sesidir.
Nâzım Hikmet'tin
"Sen Mutluluğun Resmini Yapabilir misin?" diye seslendiği
Ressam Abidin Dino için;
“Çok eskilerden
hız alıp çok yenilere ulaşanlar, dünyaya açılanlar, geleceğin kapılarını zorlayanlar arasında,
ilk saftadır.”
Yakın dostu
Yunan Besteci Mikis Theodorakis; “Yerel müziğin renklerini, tatlarını alıp bunları armonik bir yapıda geliştiriyor. Zülfü’yle aramızda paralellik var.”demiştir.
Uğur Mumcu; ”Ozanların ozanı Nâzım’ın dediği gibi
‘Türküler söylendikçe,
Türk diliyle/ Seni seviyorum gülüm dendikçe, Türk diliyle ağıtlar yakıldıkça’ böyle Livaneli gibi insanlar hep anılacak.”
“Edebiyatın Cumhurbaşkanı” Doğan Hızlan tespitidir; “Livaneli’nin yurt dışında da tanınan ezgileri, sınırlarımızı aşıp ayrı ırk ayrı dil, ayrı dinden kişilerin de beğeni dağarcıklarında yankılanıyor.”
****
Livaneli Usta
ile Bodrum’da biraraya geldik. Sözcü’den sevgili kardeşim
Gökmen Ulu ’nun
-bir kuyumcu titizliğiyle- hazırladığı
"Müjdat Gezen Belgeseli’'nin çekimleri için.
Çay eşliğinde
ülke gündemini, müzik ortamının şu zor günlerini, anıları, ortak dostları ve son romanı
“Balıkçı ve Oğlu”nu konuştuk.
(Aile, aşk, ebeveynlik,
evlât, kadın dayanışması, dostluk, göç ve doğa meselesini ele aldığı yeni romanıdır Balıkçı ve Oğlu. İnkilâp Kitapevi yayını)
Günümüzde, özellikle ülkemizde “yoksulluğun”
en önemli sorunlardan biri olduğunu, emeğin sömürülmesini,
bir yanda da akla ziyan servetlerin birikmesini, öte yanda gıdaya, ilaca, temiz suya erişemeyen kitlelerin sapır sapır kırılmasına “çok üzüldüğünü” anlattı Livaneli. Kaz Dağları, Cerattepe, İkizdere direnişinden, müsilajdan söz etti.
"Denizin salyası olmaz. Doymak bilmez insan hırsının salyası o!" dedi...
Doğayı talan eden bu insafsız kâr hırsının mutlaka biteceğine inandığını söyledi. Aklımda kaldı
şu iki tümcesi de; “Umutsuz olanın atı koşmaz. Mesleğimiz umut bizim!..”
****
Sohbette,
çok yıllar önce bir anekdotu da aktardım
Livaneli Usta’ya.
Şöyleydi;
3 Eylül 1988... Mikis Thedorakis ve Maria Faranduri’yle
Efes Antik Tiyatro’da konseri vardı.
Ben Günaydın muhabiriyim.
O gün karşı binadaki Cumhuriyet’ten Nevit Tokdemir can dostum aradı, gelmemi istedi. Gittiğimde
Zülfü Livaneli oturuyordu.
Nevit, sanatçının uçaktan gece sahnede giyeceği ayakkabılarının bulunduğu valizi unuttuğunu, vaktinin çok kısıtlı olduğunu bildirerek, “tanıdığın bir ayakkabıcı varsa büroya birkaç model varsa getirir mi?” diye sordu. Ben de Kemeraltı’ndan arkadaşım Ziya Öner’e durumu aktarınca kısa sürede ayakkabılar geldi.
Usta da, hiç unutmuyorum;
41 numara üç çift rugan ayakkabıyı aldı.
Hemen hatırladı Livaneli!
Çok da hoşuna gitti.
Sonra şunu söyledi;
“Dost başa, düşman ayağa bakarmış.
Sen bunu
‘Dost ayağa da bakarmış’a çevirdin.
Bin teşekkür daha, 33 yıl sonra!..”
****
Zülfü Livaneli, “sanatımın ve yaşantımın kökü ülkemdir” diyen, müziğimizi ve bu toprakların özgün sesini dünyaya tanıtan, her türlü olumsuzluğa karşın bu ülkenin yaşanılası bir yer olduğunu, insanının da tükenmediğini savunan bir memleket sevdalısıdır
bana göre de!
“Direncimizi yenileyen,
umutları bileyen” müzikal kudretiyle, kalemiyle, duyarlılığıyla, türküler söyleyen dilinize; MERHABA!
MERHABA,
“Bir kuşaktan
bir kuşağa”
Zülfü Livaneli...
Her harfi,
sevgim ve saygımla dolu; MERHABA!..
Yorum Yazın
Facebook Yorum