Sonunda perde kapandı…
Akhisarspor BAL’da da fişi çekti. Daha ligin başında, 6. Haftada maçlara çıkmama kararı aldı ve çekildi… Böylece bir devrin sonuna gelindi ve profesyonel yaşam da bitti…
Suçlu kim?
“Ben yönetirim” diyerek yönetemeyen başkanlar mı?
Önce “Bana verin” diyerek alamadığı kulübe ilgisiz kalan, sonra da başka bir takımı satın alan Akhisar Belediyesi mi?
Akhisar spor kamuoyu mu?
Akhisar’dan önemli gelir elde eden kesim mi?
Ve her öneriye “Hayır” diyerek elinin tersiyle itenler mi?
Bu soruların cevabını sağduyulu Akhisarlılar beklemekte haklı.
Aslında her şey; önce iyi yönetememek, denetlememek, sahip çıkmamak ve duyarsız kalmaktan geçiyor. Hepsi bir araya geldiğinde de vahim son kaçınılmaz oluyor.
Altay da öyle değil mi?
Yıllardır süre gelen ilgisizlik, kötü yönetimler bir avuç idealistin tüm feryat ile çabalarına karşın, peş peşe yapılan hatalar koskoca camia takımı “Büyük Altay”ı küçülttükçe küçülttü ve yok olma noktasına kadar getirdi.
Kartvizitlerine “Altay”ı yazdırıp, basamakları çıkarak zirveye ulaşanlar, sonrasında arkasına bakıp da “aldıklarımın karşılığını vermeliyim” demeden sırra kadem bastılar…
Veya oralı bile olmayıp, “Bana ne” mantığıyla hareket ederek, “Biz yapacaklarımızı yaptık. Misyonumuzu tamamladık” bahanesinin arkasına sığındılar.
Onlar yükseldikçe, büyüdükçe… Kulüp küçüldükçe, küçüldü…
Bugün Altay’ın futbol takımının ligdeki ve kulübün genel durumu ortada.
Hayrettir, bu durumdan bile halen nemalanma peşinde olanlar var!
Şimdi; ya birileri gelip el atacak veya kaderine terk edilerek, geçmişi ile avunulacak!
Harekete geçmek için geç mi?
Benjamin Franklin’in dediği gibi: "Kaybedilen zaman, asla geri getirilemez."
O zaman; geçmişi unutup, şimdi harekete geçme zamanı…
Küllerinden doğmak…
Hz. Mevlana’nın sözüdür: "Bir yanda ölümdür ama o yanda doğumdur. Ölüm batma gibi görünür, ama aslında doğmaya hazırlıktır."
Demek ki, Altay için bir şans daha vardır. Bu şansı mutlaka kullanmalıdır!
Hep kötüler mi var?
Asla…
İyi yönetimlerin olumlu hareketleri sonucundaki başarının İzmir’de bir örneğidir; Göztepe… Yabancı patronu olmasına karşın, yerli yöneticilerin ve takıma uyum sağlayan bir teknik adamla oluşturduğu koordineli çalışma, futbol takımının bugünkü durumunu ortaya çıkarmıştır.
Futboldaki profesyonel başarının amatör şubelere de “Olimpik Sporlar” olarak yansıması da tesadüfi değildir. Bu da tamamen programlı, düzeyli ve akıllı çalışmanın eseridir. Bunun da tek nedeni iyi yöneticiyle yönetilmesidir.
Diyeceksiniz ki; parasal güç var.
Haklısınız. Ama parayı da doğru kullanmak önemli değil midir?
Biz ne “Paralı yönetim”lerin tepe taklak gittiğini gördük. “Zararın neresinden dönersen dön” diyenlere aldırış etmeyenler de, borç batağına saplanıp kulüpleri adeta çıkmaza soktu.
Bunun örneklerini çok uzaklarda aramaya gerek yok. Burnunuzun dibinde… Yanık kokuları daha geçmedi…
Bakın Karşıyaka’ya…
Atatürk Organize Sanayi Bölgesinin fabrikatörleri, AOSB Başkanının etrafında birleşerek parasal gücü tartışılmaz bir yönetim kurdu ama “kuruşluk hesap”lar nedeniyle kaçanı kovalayan olmadığı gibi, her biri peşine takılıp sırra kadem bastı!..
İstifa mektupları havada uçuştu, durdu…
Oy veren, büyük güven duyan taraftarın hayalleri ise; ilk gelen küçük dalgayla plajdaki kum kaleleri gibi yıkıldı!..
Unutmayın; en büyük hayal kırıklığını, size en güzel hayalleri kurduran insanlar yaşatıyor…
Yönetim de gittiğine göre, şimdi divan heyeti ayıklayacak pirincin taşını…
Kavganın başlangıcı ve son buluşu hep şirketleşme hesaplarından değil mi?
Elbette, şirketleşmek günümüzde hem zaruri hale geldi, hem de moda oldu. Bazı kulüpler hesap kitap yapmadan “kurtuluş yolu budur” diyerek paldır-küldür bodoslama daldı…
Sonuç ortada!..
Bazıları oldukça temkinli davrandı. Adeta kırk dereden su getirircesine araştırdı, soruşturdu. Camiaya ve kulübe gelecek zararları, faydaları altın ölçen son derece hassas terazide ölçtü, biçti.
Sağa danıştı, sola danıştı. Olmadı kurulları oluşturdu. Camiayı büyüklerini topladı. Yine de net kararını veremedi.
Altınordu futbol takımı bugün bir şirket elinde. Tek kişinin ağzından dökülecek kelimelerde her şey. “Bitti” dediği an, bitecek!..
Camianın mutlu olduğuna inanasım gelmiyor.
O günkü yönetim, yükten kurtulmaktan ve futbol takımının daha ehli ellerde, güçlü yerlerde olması açısından verdi, vermesine de…
Bugünkü durum ortada!
İyi yönetilen şirket takımları yok mu?
Elbette çok.
Profesyonel kadroları iyi kurup, oyunu kuralına göre oynayanlar hep kazanıyor. “Ali Cengiz Oyunu” sahneleyenler de her zaman olduğu gibi “günü kurtarma”nın hesaplarıyla ter döküyor ancak sonunda hüsrana uğruyor!
İşte Bergamaspor.
Şimdi nerede?
Günü kurtarmak isteyenler, kendilerini kurtardılar kurtarmasına da, Bergama profesyonel kulübünü kaybetti!..
Menemenspor da aynı akıbete uğrayacakken, sahip çıkan Menemenli iş adamı durumu kurtardı.
İlk şirketleşen takımlardan Çanakkalespor’u hatırlayan var mı?
Konuyu daha fazla uzatmadan “şirket olmalı mı, olmamalı mı?” tartışması yaşanan Karşıyaka Spor Kulübü’nün daha önce bir şirketleşme olayı yaşadığını belirtelim. Hatta ülkemizin ilk şirketleşen 11 kulübünden birisi oldu.
O dönemi, şirketin genel müdürü ve futbol takımı başkanı, şu anda Türkiye Futbol Adamları Derneği İzmir Şube Başkanlığını yapan, Gençlik Spor İzmir ve İstanbul eski İl Müdürü Bahri Vreskala’nın sözleriyle anımsayalım.
“1998 yılında rahmetli Selçuk Yaşar tarafından Karşıyaka Spor Kulübü Futbol Takımı için Yaşar Holding bünyesinde Karşıyaka A.Ş. Şirketi kuruldu. Şirketin Genel Müdürü ve Karşıyaka Futbol takımı Başkanı olarak görev yaptığım dönemde, şimdiki Süper Lig’in ismi olan 1.Lig’de mücadele eden Karşıyaka Futbol Takımımız çok başarılı oldu. Kulübün tüm borçları ödendi, sıfırlandı. Ancak kısa bir süre sonra Yaşar Holding bünyesinde kurulan Karşıyaka A.Ş.’nin Futbol Takımı borçsuz olarak tekrar Karşıyaka Spor Kulübüne devredildi. Sonuç ne yazık ki çok acı oldu. 1912 yılında kurulan ve İzmir’in ilk kulübü olan Karşıyaka FK, bu gün Türkiye Futbol Federasyonu Üçüncü Lig’inde mücadelesini sürdürmektedir.”
O günden bu güne… Köprünün altından ne sular aktı, akmasına da… Ne kavga bitti, ne sevda!..
Yorum Yazın
Facebook Yorum