15 Temmuz FETÖ/PDY kalkışmasından sonra çoğu insan paranoyak oldu. Bu günlerde insanlarda, yeni biriyle tanıştığında ya da yeni bir ortama girdiğinde (bilinçli olsun ya da olmasın), ‘Bu dost mu düşman mı?’ veya ‘Burası güvenli mi yoksa tehlikeli mi?’ düşüncesi oluşuyor. Bu sorulara ancak olumlu cevap verebiliyorsak gevşeyebiliyoruz. Aksine huzursuzlaşıyoruz.
İnsanların dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkular oluştu. Söylediklerinin, kendisine karsı kötü niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemiyor.
Birbirimizden korkar olduk. Doğru, dürüst bildiğimiz insanlardan da kuşkulanır olduk. Yazık ki ne yazık.
Ankara’da 8 yaşında bir yeğenim var. Adı Mir Behram Ayhan. Köpekler konusunda uzman! Hani şu “Arap Baharı” döneminde Tv kanallarında açık oturumlara çıkan Prof. Veysel Ayhan’ın çocuğu. Dinlerken hayran kaldım. Oldum olası köpeklerden korkarım. Onu hayranlıkla dinledim. Beraber yemek yerken onun sohbeti, 8 yaşındaki bilgeliği karşısında kötü bir süreçte yaşamama rağmen büyük bir keyif aldım. Onun köpekleri tanıdığı kadar, insanları tanımadığımı anladım. Yıllarca öğretmenlik yaptım. Şimdi öğreneceğim şeylerin olabildiğini bir kez daha bana öğretti. Mir Behram, köpekten korkmamın yersiz olduğunu, onlardan korktuğumu değil, onları sevdiğimi duygusunu beslememi istedi. Bir köpek türünü sordum “O hep esniyor ve hapşırıyor” demez mi? Hayran kalmamak elde değil. Köpeklerden söz etmişken KASİAD, İŞKUR VE KOSGEP iş birliği ile yürütülen bir kursa dinleyici olarak katıldım. Orada bir girişimci adayı bayanın köpekler için bir projesine destek isteğine “Köpeklerin bana saldırmasını önler, köpek sahiplerinin sokakta köpeklerinin pisliklerini temizleme alışkanlığı kazandırmayı sağlarsanız, ben projenizde yanınızda olacağım” dedim. Köpek beslemek güzel. Ama başı boş bırakıp korkan insanları huzursuz etmek ya da pisliğini ulu orta yerde bırakmak hiç güzel değil. Behram’ın köpekleri tanıdığı kadar insanları tanımak, güven duyulacak insanları seçebilmek lazım. Kısacası Paranoyak olmamak lazım!
Öyle bir toplum olduk ki öğrenmeyi kestik. Nasıl olsa birileri biliyor. Bilenin! peşinden gidiyoruz. Nasılsa bilen biri var bizim bilmemize ne gerek var diyecek kadar da zayıfladık. Karakter olarak da bilinç olarak da.
Çok değerli bir büyüğüm ile zaman zaman sohbet ederiz. Çok güzel şeylerde öğreniyorum. Bir sohbette bana bir düşünür ya da bir bilim insanı, belki de bir kanaat önderine ait söylediği şu sözünü asla unutmayacağım. “Öğrenin, kendinizi geliştirin. Yarın birileri benim beynime sahip olursa, yapacağım yanlışların arkasından gelmemiş olursunuz.” 15 Temmuz gecesinde böyle bir şey mi yaşandı?
xxxxx
Mavişehir’de tramvay, AVM’lerin ve nüfus yoğunluğunun trafiği içinden çıkılamaz hale getirdiğini bunun için Mavişehir’e iskele kurulmasının kara trafiğini rahatlayacağını yazmıştım. Bir süre sonra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’ndan kent merkezindeki trafik yoğunluğunun ancak toplu ulaşımla çözümlenebileceğini açıklaması geldi. Kocaoğlu “Özel araçların konforunu sağlayarak toplu taşıma araçlarının kullanımını özendirmeliyiz” dedi. Mavişehir’de iskele kurulması için start verdi.
Yine İzmir’in ikinci hava limanına ihtiyaç olduğunu yazdım. Bugünlerde 2.Hava Jet Üssünün sivil havacılığa açılması ya da Kaklıç pistinin hava limanına dönüştürülmesi tartışmaları başladı.
Son söz; “Hayat çatlak bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir, içmezsen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü Yaşasan da bitecek yaşamasan da.” Neyzen
Yorum Yazın
Facebook Yorum